Hiç heyecan yok içimde 2013 geliyor diye... Eskiden içim kıpırdanırdı, ne güzelmiş o duygu.
Sanırım bu sene olanlqar beni biraz da olsa duyarsızlaştırdı birçok konuda...
Beni duyarsızlaştıran herkese gelsin;
-Beni üzdüğünüzde göğsüme oturan fil vary, o size....
28 Aralık 2012 Cuma
25 Aralık 2012 Salı
Sinirin Sınırı
ilkkez sinirin insanı ne kadar duyarsızlaştıracağına şahit oldum. Gerçekten tümgerçekliği kaybediyormuşsun, renkler yok, hareketler yavaşlatılmış, sesler susmuş... İşte o anda karşındakini öldürsen kötü birşeymiş gibi gelmez. İşin enterasanı garip bir huzur geliyor insana, kafanda sanki hafif bir klasik müzik çalıyor.
o anda insan kendini arkaya bırakmalı ve bir deniz olmalı etrafında, suyun dibine ağır ağır gömülmelisin.
Ne güzelmiş aslında sinirde sınırları zorlamak!
o anda insan kendini arkaya bırakmalı ve bir deniz olmalı etrafında, suyun dibine ağır ağır gömülmelisin.
Ne güzelmiş aslında sinirde sınırları zorlamak!
24 Aralık 2012 Pazartesi
ya şimdi ya da... şimdi
bu sefer daha emin adımlarla gidiyorum hayatıma değer vermeyolunda. Birer birer çıkarıyorum tüm üzüntüleri...Yolu açık olsun hepsinin. Tamam, belki kolay değil ama diğer türlü de baan kolay değil sonuçta. Orta yol bulmak lazım. Daha sonra çok daha fazlaüzüleceğine acıyı şimdi yaşamak lazım...
20 Aralık 2012 Perşembe
sabır taşı mıyım neyim bilmiyorum ki?
Bazen gerçekten kendime şaşırıyorum. Nasıl bu kadar sabırlı olabilyorum diye. Kadın saçmalamanın doruklarında kafamı ütülerken ben sakinliğimi koruyorum yanında.
Sonrasında sinirlerim heba oluyor o da ayrı...
Bugün sonunda kednimi kaybettim ve düşünmeden konuşmaya başladım. Konuşurken içimden bir ses susmam gerektiğini söylerken bir ses de susma devam et diyordu....
Ne mi oldu?
Hiç birşey!!!!
Ben söylendim, sıcaksıcak konuşurken lafını soktu, işi elime verdi..
Ya sabır...
Sonrasında sinirlerim heba oluyor o da ayrı...
Bugün sonunda kednimi kaybettim ve düşünmeden konuşmaya başladım. Konuşurken içimden bir ses susmam gerektiğini söylerken bir ses de susma devam et diyordu....
Ne mi oldu?
Hiç birşey!!!!
Ben söylendim, sıcaksıcak konuşurken lafını soktu, işi elime verdi..
Ya sabır...
12 Aralık 2012 Çarşamba
9 Aralık 2012 Pazar
Kış Yolculuğu
Değiştin.Buna üzülüyorum ama sitem etmiyorum. Kendine göre nedenlerin olmalı. Senin soğukluk olarak algıladığın şey, umduğunun çok ötesinde sevildiğini fark eden bir kadının endişeli duyguları. Bunun benim hoşuma gitmediğini sanma, tam tersine. Seni kaybettiysem bunu kabulleniyorum ve geçmişin pırlantaları için sana teşekkür ediyorum. Bana geri dönmen için küçücük bir umut varsa seni bekliyorum ve ruhumda sebep olduğun mutlu karmaşayı bundan böyle senden saklamayacağıma söz veriyorum.
| Amelie Nothomb |
Maskeli Balo
Aslında öümürlük bir maskeli bir maskeli baloda yaşıyoruz resmen... Bazılarımız balodan sıkılıp maskelerimizi fırlatı veriyoruz, bazılarımız sıkı sıkıya tutuyor bazılarımız ise sürekli maskelerimizi değiştiriyoruz.
Bazılarının mat meskesi varken bazılarını sada seffaf maskeleri var.
Ben çoktan kaybettim maskemi, sonra da aramktan vazgeçtim.
Bazılarının mat meskesi varken bazılarını sada seffaf maskeleri var.
Ben çoktan kaybettim maskemi, sonra da aramktan vazgeçtim.
6 Aralık 2012 Perşembe
herşeyin hiç birşey hissettirmemesi durumunu değil de, hiçbir şeyin herşey hissettirmesini özledim...
Ama duygusuzlaştım gibi geliyor.
Birine sarıldığımda huzurun içime yayılmasını özledim...
Ama gidip sarılamayacak kadar huzursuz hissediyorum.
Uyandığımda bugün de başladı die mutlu olmayi özledim...
Ama uyanmak bile istemiyorum.........
Ama duygusuzlaştım gibi geliyor.
Birine sarıldığımda huzurun içime yayılmasını özledim...
Ama gidip sarılamayacak kadar huzursuz hissediyorum.
Uyandığımda bugün de başladı die mutlu olmayi özledim...
Ama uyanmak bile istemiyorum.........
1 Aralık 2012 Cumartesi
Bir Ayrılış Hikayesi
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak…
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR…
Nazın Hikmet
30 Kasım 2012 Cuma
hayırlısı
Herkes sorup duruyor "n'oldu size ?","bişey olmadı ki ne soruyorsun!" diye tersleyip duruyorum insanları sırf tekrar sormasınlar diye. Verecek cevabım yok ki ne diyeyim "Beni yarı yolda bıraktı evet, görüdüğün anladığın şeyler doğru. Sormana gerek yok. Ayrıntısını istiyorsan; ailem diyebileceğim insan beni ona karşı farkılı hisler duymakla itham edip kıçını dönüp gitti. Aslıda farkındaydım bişeylerin ters gittiğinin...Çabaladım çok çabaladım hem de... Ama olmayınca olmuyor. Ben de vazgeçiyorum yavaş yavaş ondan... istediği buymuş onunda olan bitenden anlıyorum bunu, sanma ki oturduk konuştuk. Son adam gibi konuştuğumuz gece-telefonda tabi- dedim ona gel diye. gel ki halledelim bak olmaz böyle hiçbir şey eskisi gibi.. gel ki ben de birşey olmadığını hissedeyim sözle olmaz bu. ama istemedi... Bekledim belki o da istemez sorun olmasını gelir dedim, bekledim...sadece bekledim
Elimden artık bir şey gelmez .. eskiden sadece babamın yanında hissettiğim huzuru hissettiren insanı görmek ihtimali bile huzursuz ederken beni olmaz eskisi gibi...
Arada bir aradığında bile sesi eskisi gibi değil. Belki de ben eskisi gibi duymuyorum....
Hala değerli benim için o ayrı ama her gördüğümde sanki içimde birşeyler eziliyor, canım yanıyor. Sonra sinirleniyorum ona benim bunlara üzüldüğümü bile bile nasıl bu kadar umursamaz olabiliyor diye.
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyorum ve o en son bas bas bağırıyordu " küçümen anla artık evet insanlar bu kadar kötü, umursamazi duyarsız olabiliyorlar, kabullen artık bunu" diye.
Demek ki olabiliyor diyorum şimdi, sen herşeyinle birinin yanında olmak için var gücünle çalışırken, o kıçını dönüp gidebiliyormuş.
Ben de vazgeçiyorum yavaş yavaş ondan...
Neyse hayırlısı...
Elimden artık bir şey gelmez .. eskiden sadece babamın yanında hissettiğim huzuru hissettiren insanı görmek ihtimali bile huzursuz ederken beni olmaz eskisi gibi...
Arada bir aradığında bile sesi eskisi gibi değil. Belki de ben eskisi gibi duymuyorum....
Hala değerli benim için o ayrı ama her gördüğümde sanki içimde birşeyler eziliyor, canım yanıyor. Sonra sinirleniyorum ona benim bunlara üzüldüğümü bile bile nasıl bu kadar umursamaz olabiliyor diye.
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyorum ve o en son bas bas bağırıyordu " küçümen anla artık evet insanlar bu kadar kötü, umursamazi duyarsız olabiliyorlar, kabullen artık bunu" diye.
Demek ki olabiliyor diyorum şimdi, sen herşeyinle birinin yanında olmak için var gücünle çalışırken, o kıçını dönüp gidebiliyormuş.
Ben de vazgeçiyorum yavaş yavaş ondan...
Neyse hayırlısı...
28 Kasım 2012 Çarşamba
BİRİSİ
Ne çok okurdum duvarıma astığım şiiri,
sen yolladın diye mi şiirin güzelliğinden mi bilmem...Belki de sen gönderdiğin için güzeldi o zamanlar...
Yıllar sona tekrar okudum, evet hala eskisi kadar güzel fakat eskisi kadar çarptırmıyor kalbimi...
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir.
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.
Nahit Ulvi AKGÜN
21 Kasım 2012 Çarşamba
Günler olmuş yazmayalı. Bazen getiremiyorum kelimeleri bir araya... Aslında getiriyorum da hepsi bağımsız kelimeler, farklı düşüncelerin, farklı konuların kelimeleri oluyor. Kısa ca özet yapayım.
En yakın arkadaşlarımdan biri evlendi ve benim kafama "dank" eden bazı konular oldu bu düğünde.
Ankara'ya gittim. gün boyu gelin peşinde koşturdum.
düğüne iştirakın düğün başladıktan yarım saat sonra, kısa süreliğie olması en uygunudur.
Şaka bi' yana. Gerçekten çok yoruldum. Ne zor şeymiş! bir de insanda garip bir psikoloji su yüzüne çıkıyor; "Ben kız tarafıyım, gelinin yüzünün kesinlikle asılmaması lazım ve erkek tarafına çirkefşlik yapamlıyım.". İçimde fena bir görümce canavarı barındırdığım da o gün farkettim.
Her neyse Ankara'da sevgili kardeşimde kaldım. Canım benim. İyiki kardeşim var. Dünyada tek çocuklara ve kardeşleriyle araları kötü olanlaa çok üzülüyorum...
aaaah yine dağılıyor işte düşüncelerim!!!devam devam...
düğünde liseden arkadaşlarım vardı, yılardır görmediklerim, arabir konuştuklarım ve sürekli görüştüklerim.
İşte en acı farkındalığı burada yaşadım. Burada da arkadaşlarım oldu, üniversitede de... ama hiç biri lisede ki herhangi bir arkadaşım kadar değil...
kendimi uzun süredir o kadar huzurlu hissetmemiştim. dönedüm bi izmire baktım. Burada "hayatım, ailem" dediğim insanla konuşmaz olmuşum, nerede nasıl olduğundan bile haberim yokken, orada uzun süredir görmediğim insanlar bana ondan kat be kat yakındı...
off canım sıkıldı yine işte. yeter bugünlük bu kadar...
En yakın arkadaşlarımdan biri evlendi ve benim kafama "dank" eden bazı konular oldu bu düğünde.
Ankara'ya gittim. gün boyu gelin peşinde koşturdum.
düğüne iştirakın düğün başladıktan yarım saat sonra, kısa süreliğie olması en uygunudur.
Şaka bi' yana. Gerçekten çok yoruldum. Ne zor şeymiş! bir de insanda garip bir psikoloji su yüzüne çıkıyor; "Ben kız tarafıyım, gelinin yüzünün kesinlikle asılmaması lazım ve erkek tarafına çirkefşlik yapamlıyım.". İçimde fena bir görümce canavarı barındırdığım da o gün farkettim.
Her neyse Ankara'da sevgili kardeşimde kaldım. Canım benim. İyiki kardeşim var. Dünyada tek çocuklara ve kardeşleriyle araları kötü olanlaa çok üzülüyorum...
aaaah yine dağılıyor işte düşüncelerim!!!devam devam...
düğünde liseden arkadaşlarım vardı, yılardır görmediklerim, arabir konuştuklarım ve sürekli görüştüklerim.
İşte en acı farkındalığı burada yaşadım. Burada da arkadaşlarım oldu, üniversitede de... ama hiç biri lisede ki herhangi bir arkadaşım kadar değil...
kendimi uzun süredir o kadar huzurlu hissetmemiştim. dönedüm bi izmire baktım. Burada "hayatım, ailem" dediğim insanla konuşmaz olmuşum, nerede nasıl olduğundan bile haberim yokken, orada uzun süredir görmediğim insanlar bana ondan kat be kat yakındı...
off canım sıkıldı yine işte. yeter bugünlük bu kadar...
13 Kasım 2012 Salı
12 Kasım 2012 Pazartesi
sesin değişir, bakışların değişir, konuşman değişir. daha önceleri seni güldüren
bir şaka şimdi seni yaralayan bir alay olarak çarpar kulaklarına. öfkelenirsin,
kabalaşırsın; çaresizliğin acıklı çirkinliği yerleşir davranışlarına. sevilecek
yanlarını kaybedersin.
Ahmet ALTAN
Ahmet ALTAN
9 Kasım 2012 Cuma
Boşluk
Yemek yerken, sigara içerken, içten gelen bir kahkaha atarken hatta, belki de uyurken... içinde büyüyen bir huzursuzluk... Neden kaynaklanıyor ki? İşten, aşktan, arkadaştan, aileden, rutinden? hiç birisi değil, sanki yaklaşan bir fırtına, büyüyemeyen bir bebek, dinmeyen bir yara.... Canını acıtıyor mu? Hayır. Hayattan koparıyor mu? Hayır. Garip bir birliktelik onunla yaşadığın. Beraber büyüyorsun.
Sanırım bu sadece içindeki boşluk... Bu da sadece boşlukla hesaplaşmak...
Sanırım bu sadece içindeki boşluk... Bu da sadece boşlukla hesaplaşmak...
Etiketler:
aileden,
arkadaştan,
aşktan,
Boşluk,
Garip bir birliktelik,
İşten,
rutinden?
5 Kasım 2012 Pazartesi
"sağlam kafa, sağlam vücut" ama önce azcık gaz lazım
Günler kısaldığından bu yana herşey sinir bozucu geliyor. Hava geç aydınlanıyor, erken kararıyor. Resmen gün ışığı görmeden ofiste yiyorum günü...
Bu sabah 6'da uyandım ve yürüyüşe çıktım. Hava başta biraz karanlıktı ama ben yürüdükçe hava aydınlandı, hava aydınlandıkça ben yürüdüm.Güneş sanki içime doğdu. Bu kadar iyi geleceğinni bilsem ertelemezdim sabah yürüyüşünü bunca zaman. Artık kendimi zorlayacağım sabah yürüyüşleri için. Güneşin taze taze üzerine doğması ne kadar canlandırıcıymış...
Küçükken Güneş'in doğuşunu görmek beni biraz üzerdi. Ay'ı terkediyormuşum, aldatıyormuşum gibi gelirdi. Ay nedense güneşten daha saf daha temiz bir intiba bıraktı ben de hep. Güneş yakıcıydı, kavurucuydu. Ay ise sessiz, sakin...evet biraz pısırık ama ona da bahanem vardı; ay böyle mutluydu ve fazlasıyla da alçakgönüllüydü. Takılmazdı öyle tek başıma dünyayı aydınlatamama konularına. Evet Güneş'ten alıyordu ışığını ve geceleri insanlara göz kırpıyordu.
Ay hep çok yakın geldi . Evet,evet ben de o çocuklardandım, ayın üzerindeki kraterleri ağıza buruna göze benzetenlerden hani... arabada yolculuk yaparken bana eşlik ettiğini sanırdım, hem de gülümseyerek.
Sonra birgün annem aslında ayın karanlık bir tarafının da olduğunu anlattı, kitaptaki güneş ay ve dünya resimlerini hala hatırlıyorum. İlk kez aydan o zaman korktum. o da insanlar gibiydi. Bir yani iyiyken bir yanı kötü, Bir yanı mutluyken bir yanı mutsuz, bir yanı merhametliyken bir yanı acımasız...
Yıllar geçti bunun üzerinden ve sanırım bana o günlerden yadigar kaldı Dolunaydan korkmak Dolunaylı her gece biraz ürkütücü gelir ve nedense aklıma da beni üzen insanlar...
Bak yine konuyu dağıttım. Sabah yürüyüşe çıktım diyorum işte ben de ... Yarın da erken kalkıp zorlayacağım kendimi. Umarım bu da fitili kısa mum çıkmaz.
Bu sabah 6'da uyandım ve yürüyüşe çıktım. Hava başta biraz karanlıktı ama ben yürüdükçe hava aydınlandı, hava aydınlandıkça ben yürüdüm.Güneş sanki içime doğdu. Bu kadar iyi geleceğinni bilsem ertelemezdim sabah yürüyüşünü bunca zaman. Artık kendimi zorlayacağım sabah yürüyüşleri için. Güneşin taze taze üzerine doğması ne kadar canlandırıcıymış...
Küçükken Güneş'in doğuşunu görmek beni biraz üzerdi. Ay'ı terkediyormuşum, aldatıyormuşum gibi gelirdi. Ay nedense güneşten daha saf daha temiz bir intiba bıraktı ben de hep. Güneş yakıcıydı, kavurucuydu. Ay ise sessiz, sakin...evet biraz pısırık ama ona da bahanem vardı; ay böyle mutluydu ve fazlasıyla da alçakgönüllüydü. Takılmazdı öyle tek başıma dünyayı aydınlatamama konularına. Evet Güneş'ten alıyordu ışığını ve geceleri insanlara göz kırpıyordu.
Ay hep çok yakın geldi . Evet,evet ben de o çocuklardandım, ayın üzerindeki kraterleri ağıza buruna göze benzetenlerden hani... arabada yolculuk yaparken bana eşlik ettiğini sanırdım, hem de gülümseyerek.
Sonra birgün annem aslında ayın karanlık bir tarafının da olduğunu anlattı, kitaptaki güneş ay ve dünya resimlerini hala hatırlıyorum. İlk kez aydan o zaman korktum. o da insanlar gibiydi. Bir yani iyiyken bir yanı kötü, Bir yanı mutluyken bir yanı mutsuz, bir yanı merhametliyken bir yanı acımasız...
Yıllar geçti bunun üzerinden ve sanırım bana o günlerden yadigar kaldı Dolunaydan korkmak Dolunaylı her gece biraz ürkütücü gelir ve nedense aklıma da beni üzen insanlar...
Bak yine konuyu dağıttım. Sabah yürüyüşe çıktım diyorum işte ben de ... Yarın da erken kalkıp zorlayacağım kendimi. Umarım bu da fitili kısa mum çıkmaz.
Etiketler:
ay,
doluna,
fitili kısa mum,
güneş,
sabah sporu
2 Kasım 2012 Cuma
noluyo' yaa
Havalardan mıdır bu ruh hali, yoksa etrafımdaki herkesin derdinin tasasının artmasından mı?
Belki de uykumu alamıyorum(yoo aslında aldım)
bu ara bir kırgınlık var üzerimde belki de hasta olacağım(Hayır olmayacağım)
işler yoğun işler, belki de oldandır(İşler hep böyleydi bu da değil)
Arkadaşlarımı özledim ondan ondan(Yapma küçümen özlemek senin için artık alışkanlıki yıllar oldu kandırma kendini)
Annemleri özledim desem(Yapma dedim amaaa)
Yorgunum ben ya ondan(Yeterli ve geçerli bir bahane değili ben ne yorgun zamanlarımı bilirim)
Hava kapalı ya sabahları içim sıkılıyor birden ondan(Yıllarca ankarada yaşadın orada ne zaman açıktı ki hava, bu da olmadı)
kafam dağınıktır belki(Ne zaman topladın ki)
Karnım ağrıyo benim ondan(off zorlama artık)
Kızım ben ondan olsa gerek artk başka birşey kalmadı(Tamam bunu kabul ettim kızım ben, ruhi muayyen günler yaşamam normal)
Belki de uykumu alamıyorum(yoo aslında aldım)
bu ara bir kırgınlık var üzerimde belki de hasta olacağım(Hayır olmayacağım)
işler yoğun işler, belki de oldandır(İşler hep böyleydi bu da değil)
Arkadaşlarımı özledim ondan ondan(Yapma küçümen özlemek senin için artık alışkanlıki yıllar oldu kandırma kendini)
Annemleri özledim desem(Yapma dedim amaaa)
Yorgunum ben ya ondan(Yeterli ve geçerli bir bahane değili ben ne yorgun zamanlarımı bilirim)
Hava kapalı ya sabahları içim sıkılıyor birden ondan(Yıllarca ankarada yaşadın orada ne zaman açıktı ki hava, bu da olmadı)
kafam dağınıktır belki(Ne zaman topladın ki)
Karnım ağrıyo benim ondan(off zorlama artık)
Kızım ben ondan olsa gerek artk başka birşey kalmadı(Tamam bunu kabul ettim kızım ben, ruhi muayyen günler yaşamam normal)
- sorununa bahane bul (taamlandı)
31 Ekim 2012 Çarşamba
Hiç bir ayrılık iyi değil ki...
Hiç bi ayrılık iyi değildir ki zaten.... Arkadaşım sevgilisinden ayrıldı, aslında sevgilisi de benim arkadaşım ama bana daha yakın olan kız tarafı...
Dün akşam kapıuda gördüğüm an anladım ters birşeyler olduğunu, aslında olacağı da belliydi. Net bir problem mi diyorsunuz? Kesinlikle net, halledilmesi gereken elle tutulur bir problem yok ortalıkta ama çok temel bir problem de var. Kişiliklerinden kaynaaklanan halledilmesi çok zor bir problem.
İlk başta hiç sorun omadı, zaten her ilişkinin başında tahammüller ve ödünler çok daha fazla değil midir? Zaman geçtikçe kalem traşla açılmış gibi olur ikisi de sivrilir ve azalır... Aslında onlar tükenmeden yakaladılar. Kızın da bunun farkında olduğunu biliyorum ama ayrılığın verdiği üzüntüyle bunları görmüyor. Bir süre de görmeyecek.
Hiç bi yarılık iyi değil ki zaten... Çok iyi biliyorum. Ama bu da geçecek.
Dün akşam kapıuda gördüğüm an anladım ters birşeyler olduğunu, aslında olacağı da belliydi. Net bir problem mi diyorsunuz? Kesinlikle net, halledilmesi gereken elle tutulur bir problem yok ortalıkta ama çok temel bir problem de var. Kişiliklerinden kaynaaklanan halledilmesi çok zor bir problem.
İlk başta hiç sorun omadı, zaten her ilişkinin başında tahammüller ve ödünler çok daha fazla değil midir? Zaman geçtikçe kalem traşla açılmış gibi olur ikisi de sivrilir ve azalır... Aslında onlar tükenmeden yakaladılar. Kızın da bunun farkında olduğunu biliyorum ama ayrılığın verdiği üzüntüyle bunları görmüyor. Bir süre de görmeyecek.
Hiç bi yarılık iyi değil ki zaten... Çok iyi biliyorum. Ama bu da geçecek.
30 Ekim 2012 Salı
sabah sabah rengarenk maskeler
Sevmiyorum zoraki gülümsemeleri,
Sabah sabah gülme bana...
Günaydın de geç, yapmacık samimiyetin daha mı yakın geliyor sanıyorsun.
Hem sadece sabahları değil, hiçbir zaman huzurlu hissetmiyorum yapmacık olduğunu anladığımda davranışların.
İnsan neden dürüst davranmaz karşısındakine; tanııyordur yani sıkı fıkı arkadaşlaşlığı yoktur- ki bence bu geçerli bir sebep değil, neden hissediğinden farklı düşündüğünü göstererek tanıtıyorsun ki kendini başkasına-, karşındakinin duygularını anlamsını istemiyordur -ki benim konum bunlar değil, işe fesat karıştırmayı sevmem çünkü-, ya da karşındakinin incineceğini düşünüyor bu sebepşe duygularını gizliyordu- bu benim de çok sık yaptığım aslında tutunacak dalı olmayan bir tavır-.
Bir de bu yapmacık duygu salımınımlarını sürekli veren insanlar var. Benim gibi aka boka, uçana kaçana güvenen bir insan bile böyle insanlarda uzak durmaya çalışıyorsa acaba o insanların .evrelerinde kimler var?
Bazen tanıştığım insanların etrafina bir çember geçiyorum gibi geliyor. İlk başta tavaf ediyorum onları, dakikalarca, saatlerce, düşüncelerce... sonra garip bir duygu beliriyor- öyle kalbimde beynimde değil- diyaframımımn hemen altında. Korku desem değil, tedirginlik desem o da değil... Rahatsız edici ama temkinli davranmamı sağlayan, garip bir korku da denilebilir. Sonra ya o çemberin içine giriyorum ya da giriyorum, kaçışm yok! işte bundan sonra başlıyor benim döndüm, atlı karınca misali dönüyoruz çemberde... Ben ya sımsıkı tutunuyorum ona ya da elimden kayıyor ve çemberin dışına fırlıyorum, hem de çemberi kırarak....
Bazı ları için bu kadar net olmuyor durum,her fırladığımda çemberi birleştiriyorum, küçülüyor çember.Fırlamam daha kolay oluyor ama daha sıkı tutunmaya çalışıyoum ona. Olmuyor ya da oluyor bilmiyorum. Tek bildiğim her zaman herşey için çabalamak zorunda hisediyorum.
Yapmacık davranmıyorum. Beni azcık tanıyan her insan bilirkiben duygularımı yüzümde yaşarım, davranamıyorum yapmacık... mesajlarda koyduğumuz suraklar gibiyim, hatta bir de onların seslisi...
Sabah sabah gülme bana...
Günaydın de geç, yapmacık samimiyetin daha mı yakın geliyor sanıyorsun.
Hem sadece sabahları değil, hiçbir zaman huzurlu hissetmiyorum yapmacık olduğunu anladığımda davranışların.
İnsan neden dürüst davranmaz karşısındakine; tanııyordur yani sıkı fıkı arkadaşlaşlığı yoktur- ki bence bu geçerli bir sebep değil, neden hissediğinden farklı düşündüğünü göstererek tanıtıyorsun ki kendini başkasına-, karşındakinin duygularını anlamsını istemiyordur -ki benim konum bunlar değil, işe fesat karıştırmayı sevmem çünkü-, ya da karşındakinin incineceğini düşünüyor bu sebepşe duygularını gizliyordu- bu benim de çok sık yaptığım aslında tutunacak dalı olmayan bir tavır-.
Bir de bu yapmacık duygu salımınımlarını sürekli veren insanlar var. Benim gibi aka boka, uçana kaçana güvenen bir insan bile böyle insanlarda uzak durmaya çalışıyorsa acaba o insanların .evrelerinde kimler var?
Bazen tanıştığım insanların etrafina bir çember geçiyorum gibi geliyor. İlk başta tavaf ediyorum onları, dakikalarca, saatlerce, düşüncelerce... sonra garip bir duygu beliriyor- öyle kalbimde beynimde değil- diyaframımımn hemen altında. Korku desem değil, tedirginlik desem o da değil... Rahatsız edici ama temkinli davranmamı sağlayan, garip bir korku da denilebilir. Sonra ya o çemberin içine giriyorum ya da giriyorum, kaçışm yok! işte bundan sonra başlıyor benim döndüm, atlı karınca misali dönüyoruz çemberde... Ben ya sımsıkı tutunuyorum ona ya da elimden kayıyor ve çemberin dışına fırlıyorum, hem de çemberi kırarak....
Bazı ları için bu kadar net olmuyor durum,her fırladığımda çemberi birleştiriyorum, küçülüyor çember.Fırlamam daha kolay oluyor ama daha sıkı tutunmaya çalışıyoum ona. Olmuyor ya da oluyor bilmiyorum. Tek bildiğim her zaman herşey için çabalamak zorunda hisediyorum.
Yapmacık davranmıyorum. Beni azcık tanıyan her insan bilirkiben duygularımı yüzümde yaşarım, davranamıyorum yapmacık... mesajlarda koyduğumuz suraklar gibiyim, hatta bir de onların seslisi...
29 Ekim 2012 Pazartesi
Hakimiyet; hiçbir renkte, hiçbir manada, hiçbir şeklide ortaklık kabul etmez...
28 Ekim 2012 Pazar
Çok özledim Ankara'yı... Ankara'yı mı eski zamanlarımı mı bilemiyorum.
Herkes neyin var diye sorup duruyor, eski tadım eski enerjim yokmuş. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama herkes böyle söyleyince kendime uzaktan bakamadığımı farkediyorum.
Belki de gerçekten değişiyorum,büyüyorum... Derseniz 26 yaşında daha ne büyümesi, büyümenin yaşı yok ki... Yaşadığımız herşey biraz daha büyütüyor bizi... Biraz daha yok ediyor içimizdeki çocuğu...
Herkes neyin var diye sorup duruyor, eski tadım eski enerjim yokmuş. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama herkes böyle söyleyince kendime uzaktan bakamadığımı farkediyorum.
Belki de gerçekten değişiyorum,büyüyorum... Derseniz 26 yaşında daha ne büyümesi, büyümenin yaşı yok ki... Yaşadığımız herşey biraz daha büyütüyor bizi... Biraz daha yok ediyor içimizdeki çocuğu...
27 Ekim 2012 Cumartesi
sorun bende sanırım. Değer verince dibine vuruyorum, herşeyiyle düşünüyorum karşımdakini, hatta bazen kendimden bile fazla...
Birileri çıkıyor sonra "bak bunlar normal değil böyle arkadaşlık olmaz" anlatıyorum herkese elimden geldiğince ama hep " o bildikten sonra gerisi 'adam sende...'" diyordum.
Meğerse öyle olmuyormuş. O bile bunu yanlış anlıyormuş.
Adama açık açık "sana aşık değilim diyorum". bunu bu şeklide konuşmak kadar iğrenç bir durum var mı? böyle konuşmak zorunda kalmak kadar!!! Hatta konuşmak değil yazarak halletmeye çalışmak...
Herşeyin sonunda dedim ki " gel, burda kal ki ben birşeyin değişmediğini göreyim" o ne yaptı bi saat sonra aradığımda "uyuyorum "dedi.
Ben daha ne yapayım ki...
biliyorum bu konuda huyum pis, hayatımdan çıkaracağım dersem adını bile anmam-ki yapmışlığım da var-, böyle olsun istemediğim için çabaladım, ben çok çabaladım ama sonunda sadece kafasında "farklı hayaller" yaratmışım!?!?!?ben her konuda açık davranırken nasıl yarattım acaba bu hayalleri...
herşeyin sorumlusu benmişim, herşeyin... Ben neleri sümen altı ettim neleri kabullendim hiç düşünmüyor, ben ne yapmam kabullemem dedğim şeylere eyvallah deyip geçtim, ne lafa soze kulak vermedim.
Ben artık hatamı biliyorum, sürekli kendime aile arıyorum... Yanlış!!! tek bir ailem var ne kadar uzak olsalar da biliyorum ki yanımdalar... Sıkı dostlarım var uzakta da olsalar onlar da yanımdalar.Gerisi benim yaratmaya çalıştığım boşa çabalar...
artık çıkaracağım yavaştan hayatımdan, gönlüm rahat herşey için çabaladım, elimden geleni yaptım,açık açık konuştum... Gönül isterdiki olmasın böyle, ben babamdan sonra bi ona sarılınca huzurlu uyudum... Bazen elinden gelen yetmiyor demekki... Herkesin yolu açık olsun artık...
Birileri çıkıyor sonra "bak bunlar normal değil böyle arkadaşlık olmaz" anlatıyorum herkese elimden geldiğince ama hep " o bildikten sonra gerisi 'adam sende...'" diyordum.
Meğerse öyle olmuyormuş. O bile bunu yanlış anlıyormuş.
Adama açık açık "sana aşık değilim diyorum". bunu bu şeklide konuşmak kadar iğrenç bir durum var mı? böyle konuşmak zorunda kalmak kadar!!! Hatta konuşmak değil yazarak halletmeye çalışmak...
Herşeyin sonunda dedim ki " gel, burda kal ki ben birşeyin değişmediğini göreyim" o ne yaptı bi saat sonra aradığımda "uyuyorum "dedi.
Ben daha ne yapayım ki...
biliyorum bu konuda huyum pis, hayatımdan çıkaracağım dersem adını bile anmam-ki yapmışlığım da var-, böyle olsun istemediğim için çabaladım, ben çok çabaladım ama sonunda sadece kafasında "farklı hayaller" yaratmışım!?!?!?ben her konuda açık davranırken nasıl yarattım acaba bu hayalleri...
herşeyin sorumlusu benmişim, herşeyin... Ben neleri sümen altı ettim neleri kabullendim hiç düşünmüyor, ben ne yapmam kabullemem dedğim şeylere eyvallah deyip geçtim, ne lafa soze kulak vermedim.
Ben artık hatamı biliyorum, sürekli kendime aile arıyorum... Yanlış!!! tek bir ailem var ne kadar uzak olsalar da biliyorum ki yanımdalar... Sıkı dostlarım var uzakta da olsalar onlar da yanımdalar.Gerisi benim yaratmaya çalıştığım boşa çabalar...
artık çıkaracağım yavaştan hayatımdan, gönlüm rahat herşey için çabaladım, elimden geleni yaptım,açık açık konuştum... Gönül isterdiki olmasın böyle, ben babamdan sonra bi ona sarılınca huzurlu uyudum... Bazen elinden gelen yetmiyor demekki... Herkesin yolu açık olsun artık...
16 Ekim 2012 Salı
Erkek Dediğin
Erkek Dediğin,Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.
Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.
Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.
Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.
Erkek Dediğin, İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:
Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.
Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.
Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.
Erkek Dediğin, Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.
Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.
Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.
Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.
Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.
Erkek Dediğin, Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.
Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.
Erkek Dediğin, Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.
Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.
Erkek Dediğin, Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...
Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.Kaynakwh:
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.
Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.
Erkek Dediğin, Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.
Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..
Erkek Dediğin, Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.
Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadaşın Olacak . .
Can Yücel
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.
Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.
Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.
Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.
Erkek Dediğin, İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:
Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.
Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.
Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.
Erkek Dediğin, Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.
Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.
Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.
Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.
Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.
Erkek Dediğin, Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.
Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.
Erkek Dediğin, Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.
Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.
Erkek Dediğin, Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...
Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.Kaynakwh:
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.
Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.
Erkek Dediğin, Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.
Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..
Erkek Dediğin, Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.
Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadaşın Olacak . .
Can Yücel
14 Ekim 2012 Pazar
Öğrendim(?)
Verdiğim değeri haketmeyen insanları silmeyi, arkama dönüp bakmamayı, hiç kimse için kendime saygımı yitirecek bir şey yapmamayı. Gözyaşlarımın değerini bilmeyi ve onları üç kuruşluk insanlar için harcamamayı, ben izin vermeden kimsenin beni üzemeyeceğini, kendimin her şeyden önemli olduğunu. Zor oldu, geç oldu, ama öğrendim!Verdiğim değeri haketmeyen insanları silmeyi, arkama dönüp bakmamayı, hiç kimse için kendime saygımı yitirecek bir şey yapmamayı. Gözyaşlarımın değerini bilmeyi ve onları üç kuruşluk insanlar için harcamamayı, ben izin vermeden kimsenin beni üzemeyeceğini, kendimin her şeyden önemli olduğunu. Zor oldu, geç oldu, ama öğrendim!
CAN YÜCEL
CAN YÜCEL
13 Ekim 2012 Cumartesi
Neden vazgeçmiyorum ki? Neden Yani? boşver gitsin giden? Sen mi kaybedersin? Hayır?
Hala bişeyle eskisi gibi olsun diye çabalıyorum da noluyo?
Hep ben çabalıyorum sonra ilerleme kaydemiyorum,i sonra yine çabalıyorum. yine...
Böyle sürüp gidiyor...
Sonra kendime kızıyorum...
Ah küçümen öğren artık kimselere bu kadar değer vermemen gerektiğini...
Kimseye....
Hala bişeyle eskisi gibi olsun diye çabalıyorum da noluyo?
Hep ben çabalıyorum sonra ilerleme kaydemiyorum,i sonra yine çabalıyorum. yine...
Böyle sürüp gidiyor...
Sonra kendime kızıyorum...
Ah küçümen öğren artık kimselere bu kadar değer vermemen gerektiğini...
Kimseye....
10 Ekim 2012 Çarşamba
dön dolaş aynı yine aynı...
Başım ağrıyor, uyuyamıyorum da... Uyuyamadığımdan mı başım ağrıyor, başım ağrıdığından mı uyuyamıyorum bilemiyorum. Midem de bulanıyor bu ara, yemek yemek istemiyorum hadi olay yemek değil tatlı da yemek istemiyorum...
Canım sııkın birşeylere, neye onu da bilmiyorum...Aslında azcık beynimi çalıştırsam bulacağım onu da istemiyorum...
Ne istediğimi bilmiyorum ama sürekli birşeyler yapıyorum. Gülmek istemiyorum, ağlamak istemiyorum, konuşmak istemiyorum, su içmek yemek yemek istemiyorum ama bunların hepsini her zamankindan daha çok yapıyorum...
Sabah yataktan çıkmak gece yatağa girmek istemiyorum...
offf ne istediğimimi bildiğimi bilmek istemiyorum, insanların yanına gitmek istemiyorum ama şimdi gidiyorum...
Neredeydi benim günlük iyi ruh hali maskem? hah buldum işte... Ah bu gülüş beni gerçekten iyi gösteriyor...
Canım sııkın birşeylere, neye onu da bilmiyorum...Aslında azcık beynimi çalıştırsam bulacağım onu da istemiyorum...
Ne istediğimi bilmiyorum ama sürekli birşeyler yapıyorum. Gülmek istemiyorum, ağlamak istemiyorum, konuşmak istemiyorum, su içmek yemek yemek istemiyorum ama bunların hepsini her zamankindan daha çok yapıyorum...
Sabah yataktan çıkmak gece yatağa girmek istemiyorum...
offf ne istediğimimi bildiğimi bilmek istemiyorum, insanların yanına gitmek istemiyorum ama şimdi gidiyorum...
Neredeydi benim günlük iyi ruh hali maskem? hah buldum işte... Ah bu gülüş beni gerçekten iyi gösteriyor...
8 Ekim 2012 Pazartesi
Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak: Tesirsiz Parçalar 156..
Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak: Tesirsiz Parçalar 156..: 156. Dostoyevski epilepsi hastası, homofbik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşan...
7 Ekim 2012 Pazar
Yaşayalım ki
Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım
istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol
istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı \"herşeyde\".
CAN YÜCEL
Can Yücel
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı \"herşeyde\".
CAN YÜCEL
Can Yücel
5 Ekim 2012 Cuma
hep kırgınlıktan
Kırgınlıktan istemediğim tepkiler veriyorum ama gardımı indirirsem ya kıracağım ya da daha çok kırılacağım...
4 Ekim 2012 Perşembe
Huysuzluk
her yerde kötü şeyler oluyor; adam kızına olmadı ördeğine tecavüz ediyor, kıskanç koca pencereden baktı diye çocuklarıın gözü önünde karısını doğruyor, arkadaşlar erkek yüzünden kızın tekinin mezarlığa götürüp dövüyor, Suriye Türkiye'yi vuruyor ve masum canları alıyor, devlet vatandaşın cebini hortumluyor...
Ah güzel ülkem sana bunları yaparlarken, 3-5 kişi beni üzmüş çok mu? Bendeki de huysuzluk...
Ah güzel ülkem sana bunları yaparlarken, 3-5 kişi beni üzmüş çok mu? Bendeki de huysuzluk...
3 Ekim 2012 Çarşamba
Özellikle güzel şeyleri yazmıyorum ki aklımda aten en son iyi olan güzel olan kalıyor, hiçolmazsa kötü olanı üzeni yazayım da dönüp okuduğumda bana kendini hatırlatsın.
Ama böyle olunca da berbat bir hayatım varmış gibi algılanıyor... Değil aslında. Sorun benim canımı sıkan bir şey olduğunda onunsürekli zihnimde yankılanması.
Ne olduğu çok da farketmiyor, mutlaka yankılanıyor, sadece ya çok ya da az üzüyor...
kimle ilgili olduğu da çok farketmiyor, herkesi kafaya takabilme yetisine sahibim.
Eğer çok sevdiğim eşim dostumla ilgiliyse tabi uykumdan da olabiliyorum...
Ayy yine sinirlerim bozuldu...
Neyse iyiyim işte sonuçta
Ama böyle olunca da berbat bir hayatım varmış gibi algılanıyor... Değil aslında. Sorun benim canımı sıkan bir şey olduğunda onunsürekli zihnimde yankılanması.
Ne olduğu çok da farketmiyor, mutlaka yankılanıyor, sadece ya çok ya da az üzüyor...
kimle ilgili olduğu da çok farketmiyor, herkesi kafaya takabilme yetisine sahibim.
Eğer çok sevdiğim eşim dostumla ilgiliyse tabi uykumdan da olabiliyorum...
Ayy yine sinirlerim bozuldu...
Neyse iyiyim işte sonuçta
1 Ekim 2012 Pazartesi
Vazgeçiş/Kaybediş
Açtım Google'ı vazgeçiş yazdım, ilk gelen linke tıkladım ve ne kadar güzel denk geldiğini gördüm, aşağıda görebilirsiniz.(Her zamanki gibi sevgili ekşi sözlüktü tabi)
Ben herşey için gerçekten çabalıyorum, sürekli hem de... Her vazgeçmem gereken noktada, kendimce geçerli bahaneler buluyorum karşımdakine(Çoğunlukla gerçek olmayacak kadar saçma oluyorlar ya neyse...).
Kendimce hak veriyorum ona, sabrediyorum sabrediyorum... Sonunda yine benim canım acıyor... Yine ben oluyorum üzülen, yorulan...
Hemen vazgeçiyor muyum; HAYIIIIIR!! Biraz daha yorulmayı bekliyorum, belki çok çabalamıyorum eskisi kadar ama karşımdaki de çabalasın diye paslar veriyorum ona... hayatım boyunca böyle oldu ailemde,arkadaşlarımda, ilişkilerimde....
Şimdi yine bir arkadaşım yoruyor beni, sabrımın sonuna geldim.
Yaptıklarını bile bile, benim üzmek isteyerek yaptığını düşünüyorum artık, anlayamıyorum, Neden? Hoş belki de benim için vazgeçmek vaktidir, değersiz hissetmek de daha kötü değildir herhalde vazgeçmek... Ama anlayamıyorum;Neden?
Tek bildiğim yoruluyorum her geçen dakika(Bknz: madde 2)
Ben herşey için gerçekten çabalıyorum, sürekli hem de... Her vazgeçmem gereken noktada, kendimce geçerli bahaneler buluyorum karşımdakine(Çoğunlukla gerçek olmayacak kadar saçma oluyorlar ya neyse...).
Kendimce hak veriyorum ona, sabrediyorum sabrediyorum... Sonunda yine benim canım acıyor... Yine ben oluyorum üzülen, yorulan...
Hemen vazgeçiyor muyum; HAYIIIIIR!! Biraz daha yorulmayı bekliyorum, belki çok çabalamıyorum eskisi kadar ama karşımdaki de çabalasın diye paslar veriyorum ona... hayatım boyunca böyle oldu ailemde,arkadaşlarımda, ilişkilerimde....
Şimdi yine bir arkadaşım yoruyor beni, sabrımın sonuna geldim.
Yaptıklarını bile bile, benim üzmek isteyerek yaptığını düşünüyorum artık, anlayamıyorum, Neden? Hoş belki de benim için vazgeçmek vaktidir, değersiz hissetmek de daha kötü değildir herhalde vazgeçmek... Ama anlayamıyorum;Neden?
Tek bildiğim yoruluyorum her geçen dakika(Bknz: madde 2)
vazgeçiş*
- 'her seçim bir kaybediştir'
her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
sabah ise gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik
fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
kalkar kalkmaz hayat bin bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
'ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde
'ne alırdınız?' diye başucunuzda biten garsona,
'hangi kanaldaki filmi izlesem' kararsızlığından
'bize oy verin' diye bağrışan partilere kadar her şey,
herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
yastığınıza teslim olmuşsanız,
belki dışarıda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.
bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken,
ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız izmir köfteden daha lezzetlidir.
ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle
yeniden yaşama şansınız yoktur.
bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden
daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret
sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman
gözünüz hiç arkada kalmaz.
çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev
ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray
sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz,
bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.
ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir**.
can dündar(scylla charybdis, 23.06.2002 03:20 ~ 03:21) - çok uzun bir mücadelenin ardından gelen tükenişdir bir anlamda. emeğin, sevginin, tutkunun bir anda uyuşmuşluğa bırakmasıdır yerini. yorulmaktır, çok yorulmuş olmaktır sebebi...(charming, 01.05.2003 00:29)
Etiketler:
Can Dündar,
kaybediş,
sabır,
vazgeçiş,
yorulmak
29 Eylül 2012 Cumartesi
Noluyo' bana
Günlerdir yazmadığımı farkettim... İçimden gelmiyor ilkkez yazmak. Bunalımdayım sanırım... Hayatımboyunca hep yaarak içimi açtım kendime ama şimdi ne olduğunu bilmiyorum. Yazmak bile gelmiyor içimden.
Herşey ters gidiyor nedense...
Ailem, arkaadşlarım, işim, özellikle de işim.... Çok yoruldum bir o kadar da sıkıldım. Son bir kaç aydırayaklarımı sürüyerek gidiyorum işe, mutsuzum sanırım ama işimi sevmemekten dolayı değil. Çalışma ortamından, sürekli ezmeye çalışıyor beni... Laf da anlatamıyorsun. Nereye kadar alttan alabilirim bilmiyorum...
Arkadaşlar desen zaten sevdiğim büyük kısmı benden uzak, yakın olanlardan en sevdiğim de beni ne kadar üzeceğinin sınırlarını zorluyor aylardır.
Sürekli sabrediyorum, bir gün çatlayacağım ama hiçiyi olmayacak bu...
Yorgunum kısacası hiçbir şy keyif vermiyor son zamanlarda uyku bile yanımda değil artık...
Sabır küçümen sabır...
Herşey ters gidiyor nedense...
Ailem, arkaadşlarım, işim, özellikle de işim.... Çok yoruldum bir o kadar da sıkıldım. Son bir kaç aydırayaklarımı sürüyerek gidiyorum işe, mutsuzum sanırım ama işimi sevmemekten dolayı değil. Çalışma ortamından, sürekli ezmeye çalışıyor beni... Laf da anlatamıyorsun. Nereye kadar alttan alabilirim bilmiyorum...
Arkadaşlar desen zaten sevdiğim büyük kısmı benden uzak, yakın olanlardan en sevdiğim de beni ne kadar üzeceğinin sınırlarını zorluyor aylardır.
Sürekli sabrediyorum, bir gün çatlayacağım ama hiçiyi olmayacak bu...
Yorgunum kısacası hiçbir şy keyif vermiyor son zamanlarda uyku bile yanımda değil artık...
Sabır küçümen sabır...
21 Eylül 2012 Cuma
baş ağrısı
Ahh bu baş ağrısı beni öldürecek. Sanki yeterince karın ağrım yokmuş gibi bir de başım başladı. Koparıp atasın geliyor... Hadi kelle benim benim istesem keseer atarım da şu karın ağrısı yapanları ne yapacağız?
19 Eylül 2012 Çarşamba
Bi'şeyler yapmak geçiyor içimden, ne olduğunu kestiremiyorum ama çalışmak olmadığı kesin... Mesela yola düşüp saatlerce yürüyebilirim ya da uzun bir yolculuğa çıkabilirim otobüsle, deniz kenarına gidip saatlerce çay-kahve-bira-sigara içebilirim,asla izlemeyeceğim bir film koyup yastığıma sarılıp uyuyakalabilirim ya da eski bir türk film izleyebilirim, aylardır konuşmadığım bir arkadaşımla görüntülü konuşabilirim osonra ndan sıkılıp her zaman konuştuğum bir arkadaşımı arayabilirim... bu listeyi uzatabilirim... Ama içimden geçenin çalışmak olmadığı kesin...
Bazen canımı sıkan olayların gözlerimi kapatıp açtığımda geçip gitmesini istiyorum, hepsi bitsin ve ben devam edeyim. Ama öyle olmuyor kapatıyorum gözlerimi sımsıkı, açıyorum ki herşey yerli yerinde...
Aslında takmam bu kadar olayları, hep hallederim bi'şekilde ama artık çok yoruldum. Uğraşmak çabalamak zor geliyor. Bazen de armut piş ağzıma düş olsun istiyorum artık...
Yorgunum sanırım ben.
Bazen canımı sıkan olayların gözlerimi kapatıp açtığımda geçip gitmesini istiyorum, hepsi bitsin ve ben devam edeyim. Ama öyle olmuyor kapatıyorum gözlerimi sımsıkı, açıyorum ki herşey yerli yerinde...
Aslında takmam bu kadar olayları, hep hallederim bi'şekilde ama artık çok yoruldum. Uğraşmak çabalamak zor geliyor. Bazen de armut piş ağzıma düş olsun istiyorum artık...
Yorgunum sanırım ben.
18 Eylül 2012 Salı
17 Eylül 2012 Pazartesi
14 Eylül 2012 Cuma
12 Eylül 2012 Çarşamba
11 Eylül 2012 Salı
Ayakkabılarını Kapımın Önünde Görmeyi İstiyorum…
“ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum!
çünkü bu,
seni seviyorumun içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim”
Ah Muhsin Ünlü
çünkü bu,
seni seviyorumun içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim”
Ah Muhsin Ünlü
10 Eylül 2012 Pazartesi
Belirsizlik
Şu hayatta beni en çok bunaltan şey belirsizlik, ve ben şu anda tam da ortasındayım. Herşeyi öyle bir havada tuttum ki bu güne kadar şu anda toplama şansım yok, hesap sorma şansım yok, yargılama şansım yok...
Ama görünüyor ki üzülüyorum, bunalıyorum, az destek olsa nolur... Beni biraz bana bıraksa da ne olduğunu anlasam. Aslında tek suç onda değil bende de var, Uzak duramıyorum, O kadar değerli ki benim için... Bazen neden bu kadar değerli olduğunu da anlamıyorum, hele ki bana değer vermediğini düşünürken. Haksızlık mı yapıyorum? Yoksa birşeyleri mı zorluyorum...
Yoruldum...
Ama görünüyor ki üzülüyorum, bunalıyorum, az destek olsa nolur... Beni biraz bana bıraksa da ne olduğunu anlasam. Aslında tek suç onda değil bende de var, Uzak duramıyorum, O kadar değerli ki benim için... Bazen neden bu kadar değerli olduğunu da anlamıyorum, hele ki bana değer vermediğini düşünürken. Haksızlık mı yapıyorum? Yoksa birşeyleri mı zorluyorum...
Yoruldum...
7 Eylül 2012 Cuma
Hastayım, hayatımda geçirdiğim en zor gecelerden birini yaşadım dün gece...O kadar uzak davranıyo ki aramak için ilk aklıma gelen kişi, onu bırak başkasını bile arayamadım bu yüzden... Kalkıp kendi kendime bakmaya çalıştım, ayakta zor duruyorum şimdi.
Daha çok desteğe ihtiyaç varken bu vurdumdymazlık ne yaa...
Daha çok desteğe ihtiyaç varken bu vurdumdymazlık ne yaa...
6 Eylül 2012 Perşembe
Niye ki şimdi bu tavır? Bile bile üzmek niye? Nereye varacak?
Ben yelkenleri iki dakikada suya indirirken, o vurdumduymazlık o umursamızlık nedir ya?
Şimdi sinirden köpürüyorum ve biliyorum yan yana gelince yine hiçbirşey yok gibi hissedeceğim ama böyle olmaması gerek, madem bu kadar değersizim gözünde böyle olmaması gerek....
Hangi insan arkadaşını göz göre göre üzer yaa?
Ben yelkenleri iki dakikada suya indirirken, o vurdumduymazlık o umursamızlık nedir ya?
Şimdi sinirden köpürüyorum ve biliyorum yan yana gelince yine hiçbirşey yok gibi hissedeceğim ama böyle olmaması gerek, madem bu kadar değersizim gözünde böyle olmaması gerek....
Hangi insan arkadaşını göz göre göre üzer yaa?
4 Eylül 2012 Salı
Beynim kaynıyor bir sürüşeyi düşünmekten Karıncalar yürüyor gibi böyle.... Tek istediğim gönlümü yormamak. Ama onlar ağız birliği etmişcesine bunu elimden almaya çalışıyorlar, her birisi farklı şeklide... Birisi işten vuruyor, diğeri arkadaşlıktan, ötekisi bir başka taraftan...
Dün bi' arkadaşım " sen daha olmamışsın çok yolun var" dedi. olmak dediği şeyin başıma gelmemesini istiyorum, her ne kadar bunu bazen dilesem de insanları umursamamayı istesemde kimi zaman; bunu yaparsam ben ben olmaktan çıkacakmışım gibi geliyor. Bir şeyleri kaybedecekmişim gibi. Bunu ona da söyledim; " o zaman hep sen üzüleceksin" dedi.
Allah'ın artık biriyle adam akıllı konuşmak istiyorum, burda olmayı çok da istemiyorum sanırım
Dün bi' arkadaşım " sen daha olmamışsın çok yolun var" dedi. olmak dediği şeyin başıma gelmemesini istiyorum, her ne kadar bunu bazen dilesem de insanları umursamamayı istesemde kimi zaman; bunu yaparsam ben ben olmaktan çıkacakmışım gibi geliyor. Bir şeyleri kaybedecekmişim gibi. Bunu ona da söyledim; " o zaman hep sen üzüleceksin" dedi.
3 Eylül 2012 Pazartesi
Artık Herşey Faklı (Olmalı)...
Kısa bir tatil, eski bir dost, içinden çıkılamayacan sorular... İyi geldi aslında, sürekli konuştuk, o anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi, sonra ikimiz de konuştuk 5 yaşında iki çocuğun karşılıklı monoloğu gibi, o sıra bizi kim dinledi hiçbir fikrim yok. Ama anlattın,herşeyi... olanı biteni, olmayanı, olamayanı, aklımdakini hepsini. O inanmadı bana!!! "Bu kadar mı yanlış birşey yaptım ben, bu kadar mı benden beklenmeyecek şeylerin içine düştüm" dedim, "Hayır, yine yanlış kişiye denk gelmişsin" dedi.
Hala böyle düşünmüyorum, yanlış kimde nerde diye sormakan vazgeçtim; çünkü benim yanlışım onun doğrusu... Artık biliyorum ki yanlış olan tekşey benim bu kadar açık ve verici olmam.
Bitti. Benim de değişme zamanım geldi.
Bazen al karşına kouş diyorum kendime;"seni herşeye rağmen;kendimi değersiz hissettirmene, açıkmış gibi yaparken hiçbir şey alattmamana, beni kırdığını farketmene rağmen devam etmene rağmen çok seviyorum. Benim için hala çoık ama çok değerlisin çünkü sen benim hem herşeyim hem hiçbirseyimsin ama artık birşeyler değişmek zorunda yoksa ben kendime saygı dutyamayacağım, sana saygı duyamayacağım." demek istiyorum. Sonrasında "ya kaybedersem"e gidiryor işin ucu...
Kendimce bir yol belirledim, adım adım çekeceğim kendimi onu üzmeden... Çok zor benim için aslında çok alışmışım ama yapmak zorundayım yoksa herşey daha kötü olacak...
Tatilde herşeyi çözüm geleceğimi düşünüyordum, meğerse keramet tatil de değil kafada olmalıymış...
Hala böyle düşünmüyorum, yanlış kimde nerde diye sormakan vazgeçtim; çünkü benim yanlışım onun doğrusu... Artık biliyorum ki yanlış olan tekşey benim bu kadar açık ve verici olmam.
Bitti. Benim de değişme zamanım geldi.
Bazen al karşına kouş diyorum kendime;"seni herşeye rağmen;kendimi değersiz hissettirmene, açıkmış gibi yaparken hiçbir şey alattmamana, beni kırdığını farketmene rağmen devam etmene rağmen çok seviyorum. Benim için hala çoık ama çok değerlisin çünkü sen benim hem herşeyim hem hiçbirseyimsin ama artık birşeyler değişmek zorunda yoksa ben kendime saygı dutyamayacağım, sana saygı duyamayacağım." demek istiyorum. Sonrasında "ya kaybedersem"e gidiryor işin ucu...
Kendimce bir yol belirledim, adım adım çekeceğim kendimi onu üzmeden... Çok zor benim için aslında çok alışmışım ama yapmak zorundayım yoksa herşey daha kötü olacak...
Tatilde herşeyi çözüm geleceğimi düşünüyordum, meğerse keramet tatil de değil kafada olmalıymış...
26 Ağustos 2012 Pazar
22 Ağustos 2012 Çarşamba
21 Ağustos 2012 Salı
16 Ağustos 2012 Perşembe
Nasıl kasıyorum kendimi 2 gündür ağlamamak için, alışık değilim ben hayatıma birilerinin karışmasına. Bir süre sabredebiliyorum ama dedim ya benim de sabrımın sonu var: ben de insanım.
Yıllarca çöpüme bile kendim karar verirken her adımın didiklenmesi ne demek ya... Anlatamıyorum da kimseye ne hissettiğimi, işim acı yanı da kendimi de suçlu hissediyorum bunları düşündüğüm için...
Ne kadar değiştiriyor yıllar insanı, ne kadar kendine döndürüyor... Yalnızlık " tek başına aile" olmayı öğretiyor bir yerde, ama herkes hala senin yaşamına karışmaya devam ediyor sen çığlık atsan da; Ben kendime yetiyorum bırakın da yetmeye de çalışayım ihtiyacım olursa ilk size geleceğim...
off başım, gözüm,kıçım her yanım ağrıyor stresten gerilmekten...
Kaçasım var yurtdışına çıkıp ayda yılda 1 gelesim var şu anda
Yıllarca çöpüme bile kendim karar verirken her adımın didiklenmesi ne demek ya... Anlatamıyorum da kimseye ne hissettiğimi, işim acı yanı da kendimi de suçlu hissediyorum bunları düşündüğüm için...
Ne kadar değiştiriyor yıllar insanı, ne kadar kendine döndürüyor... Yalnızlık " tek başına aile" olmayı öğretiyor bir yerde, ama herkes hala senin yaşamına karışmaya devam ediyor sen çığlık atsan da; Ben kendime yetiyorum bırakın da yetmeye de çalışayım ihtiyacım olursa ilk size geleceğim...
off başım, gözüm,kıçım her yanım ağrıyor stresten gerilmekten...
15 Ağustos 2012 Çarşamba
Hiçbir şey için büyük konuşmayacaksın şu hayatta...
Hiçbir şey için büyük konuşmayacaksın şu hayatta... Yapmam, etmem, yaş tahtaya basmam demeyeceksin... öyle bir tongaya düşersin ki kimseler yaşamamıştır belki de o durumu.
İyi niyet göstermeyeceksin, yemek isteyen çok oluyor o zaman seni... Güzel bir şey mi söyleyeceksin, tut çeneni, dilini ısır, değmeyecek söylediği şeye karşındaki unutacak, sense içini döktüğün için değer görmeyeceksin...
İyilik mi yapmak geldi içinden, eksik bir şeyini görüp halletmek mi istedin birisinin, al kitabını oku emin ol sana daha fazla yararı dokunacak...
Ne hale geldim, neler düşünüyorum ben... Ne hale getirdiniz beni...
Hoş bunları düşünüyorum da yapma noktasında sadece bir izleyiciyim. Her şey her zamanki gibi devam edecek hayatımda, yine kafamı yastığa koyduğumda aynı soru gelecek aklıma: Neden?
İyi niyet göstermeyeceksin, yemek isteyen çok oluyor o zaman seni... Güzel bir şey mi söyleyeceksin, tut çeneni, dilini ısır, değmeyecek söylediği şeye karşındaki unutacak, sense içini döktüğün için değer görmeyeceksin...
İyilik mi yapmak geldi içinden, eksik bir şeyini görüp halletmek mi istedin birisinin, al kitabını oku emin ol sana daha fazla yararı dokunacak...
Ne hale geldim, neler düşünüyorum ben... Ne hale getirdiniz beni...
Hoş bunları düşünüyorum da yapma noktasında sadece bir izleyiciyim. Her şey her zamanki gibi devam edecek hayatımda, yine kafamı yastığa koyduğumda aynı soru gelecek aklıma: Neden?
14 Ağustos 2012 Salı
13 Ağustos 2012 Pazartesi
hüzünleniyorum bazen insanların yaptıklarına.... ne kadar kötü birbirlerine sevgiyle yakaşmamaları, hep çıkar, hep hinlik, hep bir duyarsızlık hakim adımlarında...
"İnsan nasıl rahat uyur böyle düşünürken anlayamıyorum" dedim bir keresinde arkadaşıma "insan nasıl mutlu olabilirki böyle yaklaşmazsa insanlara" dedi.
Haklı belki de çok üzülüyorsun ama yastığa kafanı koyduğunda gönlün acısa da ferah oluyor.
"İnsan nasıl rahat uyur böyle düşünürken anlayamıyorum" dedim bir keresinde arkadaşıma "insan nasıl mutlu olabilirki böyle yaklaşmazsa insanlara" dedi.
Haklı belki de çok üzülüyorsun ama yastığa kafanı koyduğunda gönlün acısa da ferah oluyor.
Ne kadar güzel haftasonuydu...Tüm sevdiklerimle, işten uzak, güzel yerler...hüzünleniyorum yine de düşününce, böyle anların tadını yeterince çıkaramıyor muyum acaba diye. Keyiflerin en güzelini yaşamalıyım gibi geliyor, hakkını vermeliyim "mutlu" olmanın....
Çoğu duyuyu kalbinde hisseden ben bazen mutluluğu gelir geçer hissediyormuşum gibi geliyor...Acaba neden?
Belki de ufak şeylere mutlu olduğum gibi üzülebildiğim içindir....
Çoğu duyuyu kalbinde hisseden ben bazen mutluluğu gelir geçer hissediyormuşum gibi geliyor...Acaba neden?
10 Ağustos 2012 Cuma
9 Ağustos 2012 Perşembe
8 Ağustos 2012 Çarşamba
Adamı arıyosun, diyosun ki zaten gergin çaktırmamaya çalışıo ama canı sıkkın bu aralar kolay da değil uğraştığı şeyler, söyleyeyim ne kadar değerli olduğunu benim için, her zaman yanında olduğumu, destek olacağımı söyleyeyim, beraber kolayca hallederiz diyeyim diyorsun, gülümseyerek arıyorsun...
1 dakikada yerle bir ediyor tüm coskunu, aklınca toplarken daha da batırıyor, belki düşündüğün şeyi söylemek istemiyor ama canını sıkabiliyor, sonra da dili gitmez oluyor insanın iyi şeyler söylemeye...
Hay ben bu modu bana koyanın da, arayıp söylemeyi düşünen kafamında, tuşlara basan elimin de...
1 dakikada yerle bir ediyor tüm coskunu, aklınca toplarken daha da batırıyor, belki düşündüğün şeyi söylemek istemiyor ama canını sıkabiliyor, sonra da dili gitmez oluyor insanın iyi şeyler söylemeye...
Hay ben bu modu bana koyanın da, arayıp söylemeyi düşünen kafamında, tuşlara basan elimin de...
umut etmek hem ne kadar güzel hem ne kadar zararlı değil mi? Umutla yaptığınız her işte aynı heyecanı defalarca yaşayabiliyorsunuz; evet bu sefer çok güzel gidecek herşey!!. Her hezimet de aynı acıyı taşıyabiliyor yüreğine... Bunu bile bile her umutta aynı heycan, sonrasında aynı kısır döngü...
İşin acı yanı içi öyle bir acıyor ki insanın hezimetlerde "niye" diye çığlık atmak isterken eğreti bir gülümse oturtup yüzüne metanetle karşılıyorsun olanı biteni. gülümsemen batar oluyor yüreğine.
BEn hep affediyorum insanları, hem umutla düzelecektir diye bekliyorum, yanına gidiyorum yine aynı terane... Yok diyorum bu sefer olacak ama yine aynı terane... Bile bile ladessiyorum yine de...
Bile bile lades... Belki bu sefer... Aman ya bu böyle gelmiş böyle gider.
İşin acı yanı içi öyle bir acıyor ki insanın hezimetlerde "niye" diye çığlık atmak isterken eğreti bir gülümse oturtup yüzüne metanetle karşılıyorsun olanı biteni. gülümsemen batar oluyor yüreğine.
BEn hep affediyorum insanları, hem umutla düzelecektir diye bekliyorum, yanına gidiyorum yine aynı terane... Yok diyorum bu sefer olacak ama yine aynı terane... Bile bile ladessiyorum yine de...
Bile bile lades... Belki bu sefer... Aman ya bu böyle gelmiş böyle gider.
7 Ağustos 2012 Salı
Eğer...
Eğer gecenin yarısı uykun böülünüyor ve geri gelmiyorsa,
Eğer kocaman gülümserken aklına gelen bir düğşünceyle o gülümseme yüzünde asılı kalıyorsa,
Eğer bulduğun her boşlukta aklına takılan bir soru varsa,
Eğer sabah uyandığunda kalbinde bir yumru büyüyorsa,
Bir yerde bir sorun var demektir.
Hallet artık onu...
Eğer kocaman gülümserken aklına gelen bir düğşünceyle o gülümseme yüzünde asılı kalıyorsa,
Eğer bulduğun her boşlukta aklına takılan bir soru varsa,
Eğer sabah uyandığunda kalbinde bir yumru büyüyorsa,
Bir yerde bir sorun var demektir.
Hallet artık onu...
3 Ağustos 2012 Cuma
Ciddi bir ikilem aslinda bu
Herseyden uzaklasayim, kisacik bir tatil yapayim derken herkesi pesimden
surukluyorum...
surukluyorum...
Sınırlardayım
Yok artık yutamıyorum bazı şeyleri, sabır sabır nereye kadar... Geniş davranırıım, toleransım yüksektir, sevdiğim insanlara daha da yüksektir ama sınırım var benim de!!! Sabır küçümen canı sıkkındır, sabır küçümen aklında bi'şey vardır, sabır küçümen farkında olmadan yapmıştır, sabır küçümen aklına gelmemiştir, sabır küçümen..., sabır küçümen ... taş olsa çatlar artık.
Arada sinir etmek için sevmiyorum derim ama artık bazen gerçekten sevmemeye başlıyorum... sevemiyorum...Olmadık insanları sevdiğini gördükçe kırılıyorum, değer görmedikçe kırılıyorum...
Artık kimseyi düşünmek istemiyorum, bunu da yapamıyorum, bu da benim lanetim sanırım, hatta sanmam artık eminim... Sorsan çok değerliyimdir belki de ama bunu sadece duymak ne kadar inandırıcı olabilir ki? Hissettirmek göstermek de gerekmez mi?
Olsun bi gün ben de kimseyi takmaycağım sanırım, sayelerinde yavaş yavaş köreliyorum...
Arada sinir etmek için sevmiyorum derim ama artık bazen gerçekten sevmemeye başlıyorum... sevemiyorum...Olmadık insanları sevdiğini gördükçe kırılıyorum, değer görmedikçe kırılıyorum...
Artık kimseyi düşünmek istemiyorum, bunu da yapamıyorum, bu da benim lanetim sanırım, hatta sanmam artık eminim... Sorsan çok değerliyimdir belki de ama bunu sadece duymak ne kadar inandırıcı olabilir ki? Hissettirmek göstermek de gerekmez mi?
Olsun bi gün ben de kimseyi takmaycağım sanırım, sayelerinde yavaş yavaş köreliyorum...
2 Ağustos 2012 Perşembe
O kadar alışmışım ki insanlara hissettiklerimi söylemeye, yüzlerine karşı söylemeye bazen unutuyorum ne kadar yanlış bir hareket olabileceğini...Seviyorsam "seviyorum", sinir olduysam "görünme gözüme", Özlediysem "gel"... Ama karşındaki böyle değilse ikileme düşüyorsun; ben ona özlediğimi söylüyorum o susuyor, Ben mi yanlış yapıyorum o mu özlemiyor?. bu sefer hırçınlaşmaya başlıorsun, ani tepkiler veriyorsun olmayacak yerde(manasız geliyor haliyle karşındakine), kırmamak için kırılıyorsun, onlar için neler yaptığını daha çok farkediyorsun(kafasına kakmak maksatlı değil, sadece hata nerde diye sorgularken farkediyorsun, keske kötü maksatlı olsa da çeksen kendini hiç olmazsa çabalamaktan kurtulursun), işin kötü farkettiçe daha çok şey yapmaya çalışıyorsun... Çünkü değer veriyorsun.
Ama o değeri görmediğini hissettikçe kırılıyorsun. Diğer bir acı taraf ise kırılsan da değer vermekten vazgeçmiyorsun.
O kadar alışmışım ki insanalara ne hissettiğimi söylemeye, duymayı unutmuşum sanırım...
Ama o değeri görmediğini hissettikçe kırılıyorsun. Diğer bir acı taraf ise kırılsan da değer vermekten vazgeçmiyorsun.
O kadar alışmışım ki insanalara ne hissettiğimi söylemeye, duymayı unutmuşum sanırım...
Sabah buz gibi suyla yüzümü yıkarken 1 damla suyun dirseklerime doğru kaymasından,
hiç olmayacak yerde ve düz zeminde tüm havamla yürüken ayağımın takılmasından,
yürürken çizgilere basmak istemediğimde saçma mesafelerdeki çizgilerin denk gelip hoplaya zıplaya yürümek zorunda kalmaktan,
çakmağın çakması gereken zamanda çakmamasından,
yolda müzik dinlemek istediğimde ilk şarkının yarısındayken pilin bitmesinden,
koltuktan kalmak zorunda kalıp tekrar otururken önceki pozisyonumu yakalayamamaktan,
delicesine gelmiş uykumla yastığa kafamı koytuktan sonra aklıma birşeyin takılıp beni uyutmamasından,
haftasonu eve giren sineğin sabah sabah kafasını pencereye çarparken çıkardağı sesten,
çakmağın gazını iki bölmedede aynı hizaya getirememekten,
parmaklarımı birbirine yapışmış gibi hissetmekten,
sinirliyken ağlamaktan,
sinirliyken ağlamamak için kendimi tutarken sesimin incelip titremesinden,
birşeylere üzülüp ağlamamk için kendimi tutarken sevdiğim birinin yüzüme bakıp "noldu" dediğinde salya sümüğe karışmaktan,
istediğim kişiden istediğim zaman yanıt alamamaktan,
bilgisayarda çalışırken yaptığım değişiklikleri kaydetmeden çıkmaktan,
internetin yavaş olmasından,
gece boyu hiçbir kanalda izlenecek hiçbirşey olmamasından,
zımbaya en ihtiyacım olduğunda telinin bitmesinden,
acele ederken ataşın telinin tırnağımın dibine batmasından,
sürdüğüm ojenin sabahleyin saçımın izini almış olmasından,
çok güzel olduğumu düşünüp ayna karşısında beklediğimi bulamamaktan,
Tam uykunun en güzel yerindeyken bir sivrisineğimn kulağıma girmesinden,
evde yalnız başıma film izleyecekken elektriğin gitmesinden,
...
ortamlarda dikkat çekmek için gereksiz şekilde yüksek sesli gülüşlerden,
istemediğim zaman kibarlık olsun diye gülümsemekten,
dolma kalemle yazarken mürekkebini akıtmasından,
çocuk severken çişini yapmasından,
insanların sesini duymak istemezken en gevezesine rastlamaktan,
...
Bi'de senden
nefret ediyorum sanırım....
31 Temmuz 2012 Salı
Küçük Prens'ten...
- Hoşça kal, dedi çiçeğe.
Çiçek cevap vermedi.
- Hoşça kal!
Çiçek öksürdü, ama soğuk algınlığından değildi bu kez.
Neden sonra:
- Budalalık ettim, dedi, bağışla beni. Mutlu olmağa çalış.
Küçük Prens çiçeğin ona çıkışacağını sanmıştı. Cam şişesi elinde, şaşkın şaşkın bakıyordu. Çiçeğin bu tatlı uysallığına bir türlü akıl erdiremiyordu.
- Evet, seni seviyorum, dedi çiçek. Anlatamadım, suç bende. Önemi yok. Ama sen de benim kapar aptalmışsın. Mutlu olmağa çalış. Bıraksana şu camı elinden.Onu istemiyorum artık.
- Ya rüzgar...
- O kadar da nezle değilim... Gecenin serin havası iyi gelir, Çiçek değil miyim?
- Ya hayvanlar...
- İki üç tırtıl gelmiş, ne çıkar! Onlara katlanmalı ki, kelebeklerle tanışayım. Kelebekler pek güzelmiş. Sen gittikten sonra, bari onlar gelsin beni görmeye. Büyük hayvanlardan da korkmam, dikenlerim var, diyerek dört dikenin gösteriyordu safça.
Sonra da:
- Ne sallanıp duruyorsun öyle. Haydi, kararını verdin. Gideceksen git artık, dedi.
Gözyaşlarını belli etmek istemiyordu. Öyle gururlu bir çiçekti ki...
Çiçek cevap vermedi.
- Hoşça kal!
Çiçek öksürdü, ama soğuk algınlığından değildi bu kez.
Neden sonra:
- Budalalık ettim, dedi, bağışla beni. Mutlu olmağa çalış.
Küçük Prens çiçeğin ona çıkışacağını sanmıştı. Cam şişesi elinde, şaşkın şaşkın bakıyordu. Çiçeğin bu tatlı uysallığına bir türlü akıl erdiremiyordu.
- Evet, seni seviyorum, dedi çiçek. Anlatamadım, suç bende. Önemi yok. Ama sen de benim kapar aptalmışsın. Mutlu olmağa çalış. Bıraksana şu camı elinden.Onu istemiyorum artık.
- Ya rüzgar...
- O kadar da nezle değilim... Gecenin serin havası iyi gelir, Çiçek değil miyim?
- Ya hayvanlar...
- İki üç tırtıl gelmiş, ne çıkar! Onlara katlanmalı ki, kelebeklerle tanışayım. Kelebekler pek güzelmiş. Sen gittikten sonra, bari onlar gelsin beni görmeye. Büyük hayvanlardan da korkmam, dikenlerim var, diyerek dört dikenin gösteriyordu safça.
Sonra da:
- Ne sallanıp duruyorsun öyle. Haydi, kararını verdin. Gideceksen git artık, dedi.
Gözyaşlarını belli etmek istemiyordu. Öyle gururlu bir çiçekti ki...
hayatın kısa görüntüsü....
İlk bakışta eğlenceli bir gift gibi duruyor ama ben hüzünleniyorum...
30 Temmuz 2012 Pazartesi
27 Temmuz 2012 Cuma
Neden?
İnsanalar birbirini neden özler ya da ne özlemez?
Neden sever?
neden ihtiyaç duyar?
Olmadığında neden yokluğu canını acıtır birisinin(hele ki yanında olması da bir şey değiştirmiyorsa)?
Bu sorular neden sabahın köründe aklıma takılır?
yoksa geceden kama mıdır?
Neden sever?
neden ihtiyaç duyar?
Olmadığında neden yokluğu canını acıtır birisinin(hele ki yanında olması da bir şey değiştirmiyorsa)?
Bu sorular neden sabahın köründe aklıma takılır?
yoksa geceden kama mıdır?
24 Temmuz 2012 Salı
22 Temmuz 2012 Pazar
20 Temmuz 2012 Cuma
Güzel, bol küpüklü bir Tük kahvesi...
Oturmuşuz sizin balkonda,
ben anlatırımsen dinlersiun aylardır sustuklarımı.
Kahveler bitice her zamanki kupalara çay koyup getirirsin,
ben hala anlatıyor olurum muhtemelen...
Hava hafifiten kararmaya başlar,
kafam uyumuştur saatlerdir sallanan sandalye üzerinde olmaktan
ama hala kalkmıyorum, sonuçta anlatacak çok şey var- bilirsin 1 düşünür 5 söylerim-,
Ankara ayazı inmeye başlar saatler geçtikçe,
Biz üşürüz
birer çay daha koyarsın.
Susarım.
Susarsın.
Dışarıda ses kesilmez.
Susarız ama aslında bağır çağır konuşuyoruzdur.
biraz zaman geçer yırtarız sessizliği,
artık dağılmıştır konu,
zaten anlatmasam da bilirsin ne olduğunu,
aynı benim bildiğim gibi.
çıkar uyuruz,
muhtemelen işimiz vardır sabah ve alarm kurmamız gerekir,
sabah olur o alarm 5'er dakika aralıklarla ertelenir...
Gün başlar gün biter
ve yine muhtemelen ben İzmir'e dönerim
-Artık evim ora değil ki benim-
yine telefonda konuşuruz,
yine yüz yüze konuşmanın hayali kalır bize...
Di mi Çe?
Oturmuşuz sizin balkonda,
ben anlatırımsen dinlersiun aylardır sustuklarımı.
Kahveler bitice her zamanki kupalara çay koyup getirirsin,
ben hala anlatıyor olurum muhtemelen...
Hava hafifiten kararmaya başlar,
kafam uyumuştur saatlerdir sallanan sandalye üzerinde olmaktan
ama hala kalkmıyorum, sonuçta anlatacak çok şey var- bilirsin 1 düşünür 5 söylerim-,
Ankara ayazı inmeye başlar saatler geçtikçe,
Biz üşürüz
birer çay daha koyarsın.
Susarım.
Susarsın.
Dışarıda ses kesilmez.
Susarız ama aslında bağır çağır konuşuyoruzdur.
biraz zaman geçer yırtarız sessizliği,
artık dağılmıştır konu,
zaten anlatmasam da bilirsin ne olduğunu,
aynı benim bildiğim gibi.
çıkar uyuruz,
muhtemelen işimiz vardır sabah ve alarm kurmamız gerekir,
sabah olur o alarm 5'er dakika aralıklarla ertelenir...
Gün başlar gün biter
ve yine muhtemelen ben İzmir'e dönerim
-Artık evim ora değil ki benim-
yine telefonda konuşuruz,
yine yüz yüze konuşmanın hayali kalır bize...
Di mi Çe?
19 Temmuz 2012 Perşembe
Sevgi neydi? Sevgi Emekti...
"Sevgi" deyince aklıma ilk "Selvi Boylum Al Yazmalım"daki bu replik geliyor. Sevgi gerçekten ne ki? Nietzsche’nin dediği gibi “ İnsanlar sadece kişisel tatminleri için sevilmeyi beklerler.Gerçekte saf bir sevgi yoktur yüreklerinde.Sevginin temelinde çıkarcılık vardır.Sevgi, sadece avuntudur.Kişisel gelişime engeldir.” diye mi düşünmeli? Böyle bencil bir duygu olduğuna mı inanmalı? Yoksa imparatorluklar yıktıracak, canına kıydıracak kadar yüce bir duygu diye mi?
Bazen Nietzsche'ye inanıyorum, çünkü bunu kanıtlayan örnekler sunuyorlar insanlar, seninle işi bittiğinde sana bağımlılığı kalmadığında sırtını dönüp gidebiliyorlar. "Seven" "değer veren" bir insanın yapmayacağı şeyler yapıyorlar. Gözlerini kırpmadan sevgiyi harcayabiliyorlar.
Ben neden yapamıyorum bunu? Ben de neden dönüp gidenlerden olamıyorum? Ben böyleysem başkaları da vardır. O zaman Nietzsche haksız ama haklılık payı da yok değil...
Böyle soruların beynimi işgal etmesini sevmiyorum, düşünmeden yaşamak ne güzel bazen....
Bazen Nietzsche'ye inanıyorum, çünkü bunu kanıtlayan örnekler sunuyorlar insanlar, seninle işi bittiğinde sana bağımlılığı kalmadığında sırtını dönüp gidebiliyorlar. "Seven" "değer veren" bir insanın yapmayacağı şeyler yapıyorlar. Gözlerini kırpmadan sevgiyi harcayabiliyorlar.
Ben neden yapamıyorum bunu? Ben de neden dönüp gidenlerden olamıyorum? Ben böyleysem başkaları da vardır. O zaman Nietzsche haksız ama haklılık payı da yok değil...
Böyle soruların beynimi işgal etmesini sevmiyorum, düşünmeden yaşamak ne güzel bazen....
MUTLU AŞK
YOKTUR
İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları
Hayatım
Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da
Louis ARAGON
İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları
Hayatım
Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da
Louis ARAGON
17 Temmuz 2012 Salı
Niye böyle oluyo ki....
Ben üzülmek istemiyorum, kimse üzülsün de istemiyorum... Elimden geleni yapıyorum ama üzülüyosunuz beni acaba ben de sizi üzüyo muyum? bunu düşününce de üzülüyorum...
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Zaman Lazım
Komik geliyor bazen geçmişi düşündüğümde beni üzen olaylar ama sonra düşünüyorum zaten komedinin altında yatan olaylar trajikomik olaylar... Trajikomik olması içinse 2 unsuru var sadece "trajedi+zaman"... O zaman zaman lazım bize sadece zaman...
15 Temmuz 2012 Pazar
Süpersin küçümen yine sen üzülen tarafsın işte.... Değerini mi anlamaya çalışıyordun ha? Anladın de mi "değerini". Bu kadar işte sen ne kadar değer verirsen ver bu kadar değerin. Zaten neden bu kadar değer verdiğini de anlamıyorum ya...Sen yine bunu yaşıyorsun yine yaiayacaksın... Çünkü sen tekerrürden ibaret yaşayanlardansın...
12 Temmuz 2012 Perşembe
Farkında(sız)lik
Bir şeylerin farkında olmanın farklı hallleri vardır; kabullenilmş farkındalık, kabullenilememiş farkındalık diyorumben bunlara.
Ağır olanı kabullenilememiş farkındalıktır. Gerçeği bilirsin ama inkar etmek daha kolay gelir, onu sırtında taşırsın sürekli gözünün önünde değildir.bir parazit gibi yaşam enerjini emer, hatta ağırlığıyla öyle bir hale getirir ki seni gülerken için acımaya başlar, ağlamak daha rahatlatıcı gelir. Sanki doğru olan ağlamakmış gibi...
Kabullenilmiş yanlışlık daha zor ama daha doğrudur. Belirsizliklerden arınmıştır. İyi ya da kötü sonucu vardır. İlk günler zor geçse de sonra koplaylaşır. Sırtındaki yük kalkar. Ama yine de kanullenmek vazgeçiştir ve bu zordur...Bazen çok ama çok zor....
Ağır olanı kabullenilememiş farkındalıktır. Gerçeği bilirsin ama inkar etmek daha kolay gelir, onu sırtında taşırsın sürekli gözünün önünde değildir.bir parazit gibi yaşam enerjini emer, hatta ağırlığıyla öyle bir hale getirir ki seni gülerken için acımaya başlar, ağlamak daha rahatlatıcı gelir. Sanki doğru olan ağlamakmış gibi...
Kabullenilmiş yanlışlık daha zor ama daha doğrudur. Belirsizliklerden arınmıştır. İyi ya da kötü sonucu vardır. İlk günler zor geçse de sonra koplaylaşır. Sırtındaki yük kalkar. Ama yine de kanullenmek vazgeçiştir ve bu zordur...Bazen çok ama çok zor....
11 Temmuz 2012 Çarşamba
Eskiden sahip olmadığım bir olgunluk var üzerimde; bir şeyler istediğim gibi gitmediğin insanlara kızmıyorum.
Eskiden sahip olmadığım bir gereksizlik var üzerimde; bir şeyler istediğim gibi gitmediği zaman insanlara kızmıyorum ama kendi kendime üzülüyorum. Bu gereksizlik bununla da sınırlı değil, üzülüyorum ama karşımdakine bunu aksettirmek ayıp gibi geliyor, hem insanları da üzmek istemiyorum. Hal böyle olunca da daha çok yük biniyor sırtıma, hatta bir de hırçın davranabiliyorum insanlara.
Bir arkadaşım dün telefonda "sorun sende küçümen, gereksiz şeklide değer veriyorsun insanlara, onlar da ellerindeki sevgiyi fütursuzca kullanıyorlar, kaynağı da sınırsız davrandığın için sevgin konusunda..." dedi. Bunun gerçek olabilmesi ihtimali bile acı veriyor düşündükçe. Neden yapsınlar ki bunu? Sana değer veren bir insanı, onun sevgisini kullanmak gibi çirkin bir maskeyi kim takabilir isteyerek, bilerek?
Bunları düşündükçe daha fazla büyümek istemiyorum...Ne kadar güzeldi tek derdimin yaramazlık yaptığımda babamın kızgın bakışı olduğu günler, hatta o kadar usluydum ki ayda yılda birdi o bakışlar da...
Eskiden sahip olmadığım bir gereksizlik var üzerimde; bir şeyler istediğim gibi gitmediği zaman insanlara kızmıyorum ama kendi kendime üzülüyorum. Bu gereksizlik bununla da sınırlı değil, üzülüyorum ama karşımdakine bunu aksettirmek ayıp gibi geliyor, hem insanları da üzmek istemiyorum. Hal böyle olunca da daha çok yük biniyor sırtıma, hatta bir de hırçın davranabiliyorum insanlara.
Bir arkadaşım dün telefonda "sorun sende küçümen, gereksiz şeklide değer veriyorsun insanlara, onlar da ellerindeki sevgiyi fütursuzca kullanıyorlar, kaynağı da sınırsız davrandığın için sevgin konusunda..." dedi. Bunun gerçek olabilmesi ihtimali bile acı veriyor düşündükçe. Neden yapsınlar ki bunu? Sana değer veren bir insanı, onun sevgisini kullanmak gibi çirkin bir maskeyi kim takabilir isteyerek, bilerek?
Bunları düşündükçe daha fazla büyümek istemiyorum...Ne kadar güzeldi tek derdimin yaramazlık yaptığımda babamın kızgın bakışı olduğu günler, hatta o kadar usluydum ki ayda yılda birdi o bakışlar da...
10 Temmuz 2012 Salı
9 Temmuz 2012 Pazartesi
hiç mi?
Sabah akşam berabersiniz, sürekli iletişim halindesiniz... Kısa bir tatile gidiyor ve gün boyu hiiiç arayıp sormuyor. bu sana hiç mi hiç değer vermediğinin bir göstergesi midir?
Zaten böyle olduğunu düşünüyorum, bir de bu olunca üstüne tuz biber oluyor...
Hala kabullenemiyorum gözünde birçok insandan daha değersiz olduğumu...
Zaten böyle olduğunu düşünüyorum, bir de bu olunca üstüne tuz biber oluyor...
Hala kabullenemiyorum gözünde birçok insandan daha değersiz olduğumu...
4 Temmuz 2012 Çarşamba
Arthur Schopenhauer'dan/ Doğru mu acaba Küçümen?
Her şeyden önce, erkeğin doğası gereği aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakata eğilimli olduğu gerçeği vardır. Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye, bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur. Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir: kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup korumaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadının ki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir. (
3 Temmuz 2012 Salı
Tahirle Zühre Meselesi
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
1 Temmuz 2012 Pazar
artık biliyorum senin gözünde eskisi gibi değerli olmadığımı... Bunu bile bile nasıl hala yanındayım bilmiyorum. Anlamadığım şey neden tek suçlunun ben olmadığım(ki aslında ben suçlu aramıyrum ama senin aradığını düşündüğüm için böyles öylüyorum) durumda neden üzülen ben oluyorum.
görüyorum çevrende saçama sapan birçok insan var ve yanlışlarını ben bile duyduğum halde -ki senin bildiğin şeyler olduğuna eminim- sen bunları görmezden gelip onlara en az bana verdiğin değeri ve belki de daha fazlasını veriyorsun....Anlayamıyorum. Bu kadar açık davrandığım halde neden bu kadar saçma gidiyor bu durum.
Neyse şu ara iyi geleek bana, en azından ne kadar değerim olduğunu anlayacağım gözünde...
Eskiden ne kadar kolaydı insanları hayatıma sokup çıkarmak, artık hiç yapmam, kabullenemem dediğim şeylere bile göz yumup, çıkarmamak için çırpınıyorum, tabi benim için değerli olması da önemli bir etken ama eskiden olsa bu kadar içimi acıtacağına kökten kesip atardım meseleyi... Keşke benim için bu kadar değerli olmasaydın....
görüyorum çevrende saçama sapan birçok insan var ve yanlışlarını ben bile duyduğum halde -ki senin bildiğin şeyler olduğuna eminim- sen bunları görmezden gelip onlara en az bana verdiğin değeri ve belki de daha fazlasını veriyorsun....Anlayamıyorum. Bu kadar açık davrandığım halde neden bu kadar saçma gidiyor bu durum.
Neyse şu ara iyi geleek bana, en azından ne kadar değerim olduğunu anlayacağım gözünde...
Eskiden ne kadar kolaydı insanları hayatıma sokup çıkarmak, artık hiç yapmam, kabullenemem dediğim şeylere bile göz yumup, çıkarmamak için çırpınıyorum, tabi benim için değerli olması da önemli bir etken ama eskiden olsa bu kadar içimi acıtacağına kökten kesip atardım meseleyi... Keşke benim için bu kadar değerli olmasaydın....
Ne garip yaklaşık10 yıldır ailemle 1 aydan fazla uzun süre bir arada kalmadım. bu aksam kardeşim geliyor. 10-15 gün sonra da annem babam. Ağustosun sonuna kadar burada kalacakalr. Çok istiyorum gelemlerini ama bir yandan da geriliyorum. Sonuçta alışığım yalnızlığa...
Umarım çok zor olmaz... Hepimize!!!!
Umarım çok zor olmaz... Hepimize!!!!
29 Haziran 2012 Cuma
Dal ruhumun penceresinden içeri artık...Zamanında çok boş kalmıştı ruhum, doldurmak zamanıdır. Sanırım sana açım, sana susamışım, seni özlemişim yıllardır.... eksik parçam sendin, rüyalarımda yüzünü görmediğim sevgili de,arada sıcaklığını hissettiğim sevgili de sendin sanırım. Başka ne olacak ki?
Kalbim ne zamandır hızla çarpmadı, kadırabilecek mi acaba varlığını? Gözlerim ne zamandır böyle sevgiyle bakmadı, senden sonra bakıp da görebilecek mi? Bırakmamalısın ellerimi, çok üşürler onlar... Daha sıkı sarıl ki uyurken de yanımda olduğunu bileyim...Sıcak nefes al, gittikçe yaksın tenimi sen bana sarılırken, varlığın işler içime canım yanmaz merak etme. Gece yanından uzaklaşmış mıyım, bırakma beni çek al, uyanır mı rahatsız olur mu diye düşünme; senin yanında huzurlu uyuyabilirim zaten sadece...
Çok sevmene gerek yok beni kasma kalbini, sadece sev ve sevildiğimi hatırlat bana. Ben de deli divane sevemem ki seni, çok sevirim ama çok... Deli divane değil, gayet aklım başımda mantıklı olarak...
Hadi dal ruhumun penceresinden içeri artık...
Kalbim ne zamandır hızla çarpmadı, kadırabilecek mi acaba varlığını? Gözlerim ne zamandır böyle sevgiyle bakmadı, senden sonra bakıp da görebilecek mi? Bırakmamalısın ellerimi, çok üşürler onlar... Daha sıkı sarıl ki uyurken de yanımda olduğunu bileyim...Sıcak nefes al, gittikçe yaksın tenimi sen bana sarılırken, varlığın işler içime canım yanmaz merak etme. Gece yanından uzaklaşmış mıyım, bırakma beni çek al, uyanır mı rahatsız olur mu diye düşünme; senin yanında huzurlu uyuyabilirim zaten sadece...
Çok sevmene gerek yok beni kasma kalbini, sadece sev ve sevildiğimi hatırlat bana. Ben de deli divane sevemem ki seni, çok sevirim ama çok... Deli divane değil, gayet aklım başımda mantıklı olarak...
Hadi dal ruhumun penceresinden içeri artık...
27 Haziran 2012 Çarşamba
26 Haziran 2012 Salı
Ne kadar mızmız bi' küçümen olmuşum ben böyle!!! Eskiden bu kadar mızmızlanmazdım. şimdi bakıyorum akı boku yazmışım buraya. Çöplüğe dönmüş blogum. Ama ne yapayım. Anlatamadıkça yazıyorum. Eskiden de çok anlatmazdım canımı sıkan şeyleri ama bu kadar da tutmazdım. Artık öyle bi' hale gelmişim ki yazmak anlatmaktan daha kolay geliyor. Anlatayım diyorum, başlamaya çalışıyorum ama olmuyor kelimeler boğazımda birikiyor. Ankara'dan beni tanıyan tüm arkadaşlarım bu ara seferberlik ilan etti; "sende bi'şey var neden anlatmıyorsun" diyorlar sözleşmiş gibi. Hepsini itiyorum çünkü nerden başlayıp nerede bitireceğimi bilmiyorum. Çok yorucu geliyor anlatmayı düşünmek bile. Hele bazı şeyleri hiç anlatamam, ben bile bu sebeplerden kendime saygımı kaybetmek üzereyken onlara ne derim...
Off ne kadar değişmişim ben. Eskiden olsa "kesinlikle olmaz" diyeceğim şeylere, göz yumuyorum. Çok değer verdiğim bi' insan olmazsa göz yummazdım sanırım. Belki göz yummam onun gözünde de değerimi düşürüyor- hatta kesinlikle böyle artık diğer insanlara verdiği değeri daha net bir gözle görebiliyorum-, ama benimiçin o kadar değerli ki kaybetmek istemiyorum onu.
Yine dağıldı düşüncelerim, ne yapıpo da toplamam gerekiyor kafamı.
Ahh zaman ne kadar çok lazımsın bana şu anda. Elşe geçsen ya geri alırdım ya da doldurur bırakırdım seni ki sınırsız bir uykuya dalayım. Belki uyandığmda herşey daha farklı olur...
Off ne kadar değişmişim ben. Eskiden olsa "kesinlikle olmaz" diyeceğim şeylere, göz yumuyorum. Çok değer verdiğim bi' insan olmazsa göz yummazdım sanırım. Belki göz yummam onun gözünde de değerimi düşürüyor- hatta kesinlikle böyle artık diğer insanlara verdiği değeri daha net bir gözle görebiliyorum-, ama benimiçin o kadar değerli ki kaybetmek istemiyorum onu.
Yine dağıldı düşüncelerim, ne yapıpo da toplamam gerekiyor kafamı.
Ahh zaman ne kadar çok lazımsın bana şu anda. Elşe geçsen ya geri alırdım ya da doldurur bırakırdım seni ki sınırsız bir uykuya dalayım. Belki uyandığmda herşey daha farklı olur...
25 Haziran 2012 Pazartesi
Nasıl da atlamışım bugünü sana iyi dileklerimi sunmadan geçemezdim... İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Dönüp hala arkama bakıyorum hata neredeydi,kimdeydi diye ama artık hatanın bende olduğunu düşünmüyorum. Hatta artık samimiyetine de eskisi kadar inanmıyorum. Nihayetinde dönüp baktığımda "ölürüm de yapmam" dediğim bir çok şeyi yapmaktasın ...
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Aklımı kurcalayan tek soru bu bugün. Kendime yeni bir yol çizmeye alıştıkça sapırdın yolumu. Belki akıp kendi yolumu bulabilirdim beni denize taşıyacak.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Her bunaldığında bana sığınmasaydın, belki böyle yapmasaydın kendimi senin için özel zannetmezdim. Gözü kapalı geçmezdim insanların hayatından bu yüzden.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Ya da ben her seferinde niye durdum ki yolun başında? Evet, evet ben neden durdum ki hep. Sana güvenmeseydimbelki herşey başka türlü olacaktı.
On yıl geçirdik birbirimizin herşeyi ve hiçbir şeyi olarak... Ama birgünde silip attık. 1 ay sonra kaşılaştığımızda bile bambaşka biri gibiydin. Belki de ben 10 sene seni kendimce yaşadım, aslında seni hiç değişmedin de başından beri böyleydin.
Ahh çok geç bunlar için zaten düşündükçe işin içinden de çıkamyorum, beynim alev alıyor sanki, tüm düşüncelerim birbirine karışıyor. O kadar çok anı var ki değerlendirip karar vermem gereken; ama bir "evet" derken diğer " hayır" diyor sorularıma.
Senden birşeyler öğrendim sanıyorum tüm bunlardan sonra, ama hala akıllanmıyorum nedense... Belki de ben bu yanlışa alıştım.
Herneyse yine uzattım konuyu, ya da senin dediğin gibi beynim yine fazla konuştu benle.
İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Nice mutlu yıllara.
Dönüp hala arkama bakıyorum hata neredeydi,kimdeydi diye ama artık hatanın bende olduğunu düşünmüyorum. Hatta artık samimiyetine de eskisi kadar inanmıyorum. Nihayetinde dönüp baktığımda "ölürüm de yapmam" dediğim bir çok şeyi yapmaktasın ...
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Aklımı kurcalayan tek soru bu bugün. Kendime yeni bir yol çizmeye alıştıkça sapırdın yolumu. Belki akıp kendi yolumu bulabilirdim beni denize taşıyacak.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Her bunaldığında bana sığınmasaydın, belki böyle yapmasaydın kendimi senin için özel zannetmezdim. Gözü kapalı geçmezdim insanların hayatından bu yüzden.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Ya da ben her seferinde niye durdum ki yolun başında? Evet, evet ben neden durdum ki hep. Sana güvenmeseydimbelki herşey başka türlü olacaktı.
On yıl geçirdik birbirimizin herşeyi ve hiçbir şeyi olarak... Ama birgünde silip attık. 1 ay sonra kaşılaştığımızda bile bambaşka biri gibiydin. Belki de ben 10 sene seni kendimce yaşadım, aslında seni hiç değişmedin de başından beri böyleydin.
Ahh çok geç bunlar için zaten düşündükçe işin içinden de çıkamyorum, beynim alev alıyor sanki, tüm düşüncelerim birbirine karışıyor. O kadar çok anı var ki değerlendirip karar vermem gereken; ama bir "evet" derken diğer " hayır" diyor sorularıma.
Senden birşeyler öğrendim sanıyorum tüm bunlardan sonra, ama hala akıllanmıyorum nedense... Belki de ben bu yanlışa alıştım.
Herneyse yine uzattım konuyu, ya da senin dediğin gibi beynim yine fazla konuştu benle.
İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Nice mutlu yıllara.
Bahar gelmiş de bana mı gelmiş?
İyi güzel, her yer yeşillenmiş... İnsanlar cıvıl cıvıl, hele İzmir'de daha bir cıvıldak insanlar. Gök mavi, günay fazlasıyla hissettiriyor sıcağını. Deniz iki adım ötede, bas git...Ama olmuyor, iş güç ıvır zıvır derken akşam oluyor.
Ne anladım o zaman ben bahardan? Hatta daha kötü bile diyebilirim bu güzel havalar için. İnsanın gönlü gevşiyor, iş miş yapamaz oluyorsun. İki kelma yazıp saatlerce dışarıyı seyredebiliyorsun.
Durum bu kısaca işte... Ne yapayımben böyle baharı benim için gelmedikçe...
NOT: Şuna baka o kadar dağılmışım ki düşüncelerimi bile toplayıp adam gibi birşeyler yazamıyor. Beni bu güzel havaar mahvedecek ya hadi bakalım
Ne anladım o zaman ben bahardan? Hatta daha kötü bile diyebilirim bu güzel havalar için. İnsanın gönlü gevşiyor, iş miş yapamaz oluyorsun. İki kelma yazıp saatlerce dışarıyı seyredebiliyorsun.
Durum bu kısaca işte... Ne yapayımben böyle baharı benim için gelmedikçe...
NOT: Şuna baka o kadar dağılmışım ki düşüncelerimi bile toplayıp adam gibi birşeyler yazamıyor. Beni bu güzel havaar mahvedecek ya hadi bakalım
24 Haziran 2012 Pazar
Her ayrılık sevimsizdir. İyi ya da kötü olması farketmez, ayrılmış olmak kafidir sevimsiz olması için. Hiç görmedim ayrıldım diye sevineni. Sevgili, arkadaş, eş, dost fark etmez. Her ayrılış eksilmek demektir. Sevimsiz kılan da bu eksilmelerdir. Geriye boşluk bırakır... eğer boşluğu çabucak dolduruyorsan şanslısındır ama ya dolduramıyorsan...
O zaman çorap söküğü gibi gelir eksilmelerin... Sebebi de sensindir aslında. Dolduramadığın boşluk, seni insanların hayatından eksilmek zorunda bırakır.Başkasının hayatından eksildikçe kendiden veririsin, sonu olmaz bunun da ta ki biri gelir en son sağlam kalan yerinden kesene kadar seni, işte o zaman eksilmez olursun ama aynı sen değilsindir ve asla olamazsın...
O zaman çorap söküğü gibi gelir eksilmelerin... Sebebi de sensindir aslında. Dolduramadığın boşluk, seni insanların hayatından eksilmek zorunda bırakır.Başkasının hayatından eksildikçe kendiden veririsin, sonu olmaz bunun da ta ki biri gelir en son sağlam kalan yerinden kesene kadar seni, işte o zaman eksilmez olursun ama aynı sen değilsindir ve asla olamazsın...
Babam yanımda olsaydı şimdi uyku tutumadı diye yanına mayışırdım. Muhtemelen film izliyor olurdu. Dizine yatardım. Eliyle kaafmı oksardı. Bir eli tüm kafamı okşamaya yeterdi. Hiç konuşmazdık. O film izlemeye devam ederdi. Ben de dizinde uyumaya çalışmaya. Eli kafamı okşadıkça daha sıcak gelirdi... sigara kokusu dolardı burnuma eli yüzüme yaklaştıkça. İyice uykum gelinde kalkıp zorla kendimi öptürürdüm. Yatağıma gider kaldığım yerden devam ederdi tatlı tatlı gelen uykuklama halime. Bir süre sonra babam gelip üzerimi örter, şakağıma dolu bir öpücük kondurup uyumaya giderdi. İşte o zaman uykuya dalardım. Öpsene beni baba... Uyumak istiyorum yanımda olduğunu bilmenin huzuruyla
23 Haziran 2012 Cumartesi
Ne güzel anlatılırmış eskiden sevgiliye olan özlem... Sevgilinin hasreti, sevgisi, yokluğu... Artık filmlerde şarkılarda hayatımızda ne kadar çabuk tüketiyoruz sevgiyi ya da hiç yaşamıyoruz.Aklıma bir şiir geldi;
SEVGİLERDE
Sevgileri
yarınlara bıraktınız
Çekingen,
tutuk, saygılı.
Bütün
yakınlarınız
Sizi yanlış
tanıdı.
Bitmeyen işler
yüzünden
( Siz böyle
olsun istemezdiniz )
Bir bakış bile
yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi
dolduran duygular
Kalbinizde
kaldı.
Siz geniş
zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar
vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların
telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği
aklınıza gelmezdi.
Gizli
bahçenizde
Açan çiçekler
vardı,
Gecelerde ve
yalnız.
Vermeye az
buldunuz
Yahut vakit
olmadı.
Behçet NECATİGİL
22 Haziran 2012 Cuma
19 Haziran 2012 Salı
gitmek istemiyorum
hem de hiç... İçim sıkıntılı çok. Uyumak geliyor sadece içimden... günlerce gecelerce, tüm sorunlar halledilsin uyanırım ben. Yorgun hissediyorum, bedenim, beynim değil ruhum yorgun artık. Uyurken bile yorgun olurmu bi' insan deme, yoruluyorum işte... her sabah yeni bir yorgunluğa uyanıp her gece yeni bir yorgunluk için uyuyorum. İçim daralıyor bunu farkettikçe, kalbim ritmini şaşırıyor. Elimden gelen bi'şeyler de yok ki... Belki de var da ben istemiyorum, bilmiyorum işte... Sadece yorgunum.
Uyumak geliyor sadece içimden... Günlerce gecelerce...
Uyumak geliyor sadece içimden... Günlerce gecelerce...
17 Haziran 2012 Pazar
Aidiyetsizlik
Yıllardır orada burada, iş için, okul için yaşayıp duruyorum. Memleketimden ayrıldım küçüktüm daha... Lisede bir yerde yaşadım,3 sene sonra ayrıldım.. Üniversiteye gittim, iş için ayrıldım... Sürekli bir yerde hayat kurup bırakıyorum. her seferinde özlemler yaratıyorum hayatımda. Artık çk normal geliyor böyle yaşamak... Her üzüldüğümde daha da büyüyor özlemler... Her birisi farklı vuruyor... Birinin dostluğunu özlüyorum, birinin şefkatini birinin sadece varlığını... Sevmiyorum bu kadar ait olmamayı...
15 Haziran 2012 Cuma
Mor simli kalem ve mektup kağıdı
Tam da şu anda olmasını istiyorum bunların. Yazayım, durmadan yazayım istiyorum.
Kime yazdığımın bir önemi yok, ne yazdığımın bir önermi yok. Sadece yazmalıyım... Mor simli kaleminle beyaz kağıdımın üzerine. deste haline gelmeli kağıtlar fazla olduklarından... Mektup zarfını hakkınca doldurmalılar... Postacı küfretmeli poosta kutusuna sığmadığınadan...
Kime yazdığımın bir önemi yok, ne yazdığımın bir önermi yok. Sadece yazmalıyım... Mor simli kaleminle beyaz kağıdımın üzerine. deste haline gelmeli kağıtlar fazla olduklarından... Mektup zarfını hakkınca doldurmalılar... Postacı küfretmeli poosta kutusuna sığmadığınadan...
Rüyamı anlatacağım şimdi size...
Rüya mdır, son zamanlarda hissettiklerimin yansıması mıdır bilemedim ama yazmak istedim
Dar sokakları olan bir şehirdeymiş evim. Ne işim var bilmiyorum orda ama kan ter içinde uyanıp kendimi sokaklara atıyorum. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... Sokakları o kadar dar ki sürekli duvarlara vuruyorum ve duvarlarda garip şekiller var. Bir yandan şekillere de dokunmamaya çalışıyorum koşarken. Nefes alamıyorum artık yorgunluktan. Durup etrafa bakınıyorum, karanlık duruyor sokaklar - hoş sokaktan çok labirent gibi aslında-. Göğe bakıyorum masmavi, temiz... Anlayamıyorum sokakların neden o kadar karanlık olduğunu. tırmanmaya başlıyorum duvarlardan birinin üstüne. İş bu ya, o beton duvarlar birden kayganlaşıyor, ben tırmanmaya çalıştıkça yere düşüyorum. Toprak zeminse, çivili beton gibi etime batıyor herseferinde. Tırmanıyorum düşüyorum, tırmanıyorum düşüyorum... olmuyor. Üstüm başım, elim ayağım, yüzüm her yanım yara bere kan içinde... Duvara yaslanıp ağlamaya başlıyorum, sokaklar artık daha dar. Bitti artık derken başka bir duvarı görüyorum, onun üzerinde şekiller yok. Gidip tırmanıyorum üzerine, Tırmandığım kısımda kan izleri kalıyor, ona üzülüyorum. Sonra duvarın tepesinden etrafa bakıyorum; sokakların ucu bucağı yok... kendi çevremde dönüp duruyorum nereden çıkacağımı bulmak için... Yok, çıkacak bir yol bulamıyorum. yere düşüyorum. Daha çok kana bulanıyorum. Sonra son bir hamleyle "en azından eve döneyim" diyip, kalkıp geldiğim yöne doğru koşuyorum. Kayboluyorum ne evi ne de bir çıkış yolu bulabiliyorum. İnsan sesleri duyuyorum, bana da seslenenler var... Ama kimse yok ortalıkta. (Yazarken bile içim daraldı.) Vazgeçip yolun ortasına yatıyorum, o kadar yorgunum ki...
uyumak üzreyim yere doğru çekildiğimi hissedip irkiliyorum ama kalkmıyorum, kendimi bırakıyorum öyle....
Dar sokakları olan bir şehirdeymiş evim. Ne işim var bilmiyorum orda ama kan ter içinde uyanıp kendimi sokaklara atıyorum. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... Sokakları o kadar dar ki sürekli duvarlara vuruyorum ve duvarlarda garip şekiller var. Bir yandan şekillere de dokunmamaya çalışıyorum koşarken. Nefes alamıyorum artık yorgunluktan. Durup etrafa bakınıyorum, karanlık duruyor sokaklar - hoş sokaktan çok labirent gibi aslında-. Göğe bakıyorum masmavi, temiz... Anlayamıyorum sokakların neden o kadar karanlık olduğunu. tırmanmaya başlıyorum duvarlardan birinin üstüne. İş bu ya, o beton duvarlar birden kayganlaşıyor, ben tırmanmaya çalıştıkça yere düşüyorum. Toprak zeminse, çivili beton gibi etime batıyor herseferinde. Tırmanıyorum düşüyorum, tırmanıyorum düşüyorum... olmuyor. Üstüm başım, elim ayağım, yüzüm her yanım yara bere kan içinde... Duvara yaslanıp ağlamaya başlıyorum, sokaklar artık daha dar. Bitti artık derken başka bir duvarı görüyorum, onun üzerinde şekiller yok. Gidip tırmanıyorum üzerine, Tırmandığım kısımda kan izleri kalıyor, ona üzülüyorum. Sonra duvarın tepesinden etrafa bakıyorum; sokakların ucu bucağı yok... kendi çevremde dönüp duruyorum nereden çıkacağımı bulmak için... Yok, çıkacak bir yol bulamıyorum. yere düşüyorum. Daha çok kana bulanıyorum. Sonra son bir hamleyle "en azından eve döneyim" diyip, kalkıp geldiğim yöne doğru koşuyorum. Kayboluyorum ne evi ne de bir çıkış yolu bulabiliyorum. İnsan sesleri duyuyorum, bana da seslenenler var... Ama kimse yok ortalıkta. (Yazarken bile içim daraldı.) Vazgeçip yolun ortasına yatıyorum, o kadar yorgunum ki...
uyumak üzreyim yere doğru çekildiğimi hissedip irkiliyorum ama kalkmıyorum, kendimi bırakıyorum öyle....
Hala çabalıyorum bi' şeyler eskisi gibi olsun diye... Çabalıyorum ama tek bi' söz, tek bi' hareket, tek bi' bakış yetiyor suçlandığımı hissetmeme. Elim ayağım dolaşıyor, nasıl davranacağımı ne yapacağımı bilmiyorum. Mıhlanıp kalıyorum olduğum yere...
Her seferinde "Artık yeter elimden gelen bu kadar, daha fazla çabalayamam" diyorum. Dayanamıyorum...
Evet toleransım çok geniş ama yine de sınırı var... Şimdi toleransımı aşan insanlar yok hayatımda senin de olmamanı istemiyorum. Halledelim istiyorum! Eskisi gibi olsun istiyorum. Eskisi gibi bak istiyorum. O yazdığın mesajın aklımdan gitmesini istiyorum. Aklımsilinsin istiyorum...
Yeteer artık!!! Çok yorgunum...
Her seferinde "Artık yeter elimden gelen bu kadar, daha fazla çabalayamam" diyorum. Dayanamıyorum...
Evet toleransım çok geniş ama yine de sınırı var... Şimdi toleransımı aşan insanlar yok hayatımda senin de olmamanı istemiyorum. Halledelim istiyorum! Eskisi gibi olsun istiyorum. Eskisi gibi bak istiyorum. O yazdığın mesajın aklımdan gitmesini istiyorum. Aklımsilinsin istiyorum...
Yeteer artık!!! Çok yorgunum...
14 Haziran 2012 Perşembe
Özlem var sanırım bende azcık
Biraz önce eski bir servis gördüm dışarda, aynı benim servisimdi. Okuldan alıp huzurlu evime götüren. Ne çok şey geldi aklıma birdenbire. Film şeridi gibi derler ya o misal...
Ezgi'yle ders çıkışı koşturarak giderdik, kaçırırsak hem daha fazla vasıta kullanacağız hem de daha uzun sürede gideceğiz eve. Bir de o yokuşu tırmanmak cabası...
Hergün gördüğümüz halde tanımadığımız bir grup insanla beraber koyulurduk yola, herkes kendi dünyasında... Emo kızımız cama kafasını dayar- muhtemelen hayatın ne kadar zor ve kötü olduğunu düşünüyordur-, rockçı çocuk ondan çok da farklı görünmeyen sevgilisinin kesici alet gibi duran yüzükleriyle oynar -oynarken ne düşünürdü bilmiyorum ama hem uzaklara bakardı,asi görünüşüne yakışmayan bir şekilde bilgece-, sarışın ortam kızlarımız akşamki eğlence mekanında ne kadar eğlenecekleri hakkında konuşurlar, ne giyeceklerinden bahsederler -ikisi de birbirini hiç sevmezdi bunu kırk metre uzaktan anlardınız ama hiç de ayrılmazlardı işte bunu hiçbir zaman anlayamadım-.
Bu grup servisin arkasında takılanlardı. Öne doğru ilerledikçe okulun çalışkan kesimi başlar. Ellerinde kitap,defter, birbirlerinden not alıp veririler, aynı hocadan ders alanlar önceki dönemlerden aldıkları bilgileri paylaşırlar, derslerinin ne kadar iyi olduğunu anlatırlar birbirlerine...
Ortalardakiler birbirlerini btanımayan insanlar. Uyuklamak ya da müzik dinlemekle meşguldürler.
Biz mi ne yapardık? Ben cam kenarında elimde kitabım, kulağımda müziğim iki cümle okur sonra insanları izleyip hikaye yazardım. Ezgi müzik dinler omzuma yaslanır uyuklar vaziyette düşünmeye başlardı.
En son biz inerdik servisten, ekmeğimizi alır, karşı komuşumuz huysuz yaşlı teyzeye gülümser, kapıyı kapatır kendi hayatımıza dalardık...
Ne kadar özledim...
Ezgi'yle ders çıkışı koşturarak giderdik, kaçırırsak hem daha fazla vasıta kullanacağız hem de daha uzun sürede gideceğiz eve. Bir de o yokuşu tırmanmak cabası...
Hergün gördüğümüz halde tanımadığımız bir grup insanla beraber koyulurduk yola, herkes kendi dünyasında... Emo kızımız cama kafasını dayar- muhtemelen hayatın ne kadar zor ve kötü olduğunu düşünüyordur-, rockçı çocuk ondan çok da farklı görünmeyen sevgilisinin kesici alet gibi duran yüzükleriyle oynar -oynarken ne düşünürdü bilmiyorum ama hem uzaklara bakardı,asi görünüşüne yakışmayan bir şekilde bilgece-, sarışın ortam kızlarımız akşamki eğlence mekanında ne kadar eğlenecekleri hakkında konuşurlar, ne giyeceklerinden bahsederler -ikisi de birbirini hiç sevmezdi bunu kırk metre uzaktan anlardınız ama hiç de ayrılmazlardı işte bunu hiçbir zaman anlayamadım-.
Bu grup servisin arkasında takılanlardı. Öne doğru ilerledikçe okulun çalışkan kesimi başlar. Ellerinde kitap,defter, birbirlerinden not alıp veririler, aynı hocadan ders alanlar önceki dönemlerden aldıkları bilgileri paylaşırlar, derslerinin ne kadar iyi olduğunu anlatırlar birbirlerine...
Ortalardakiler birbirlerini btanımayan insanlar. Uyuklamak ya da müzik dinlemekle meşguldürler.
Biz mi ne yapardık? Ben cam kenarında elimde kitabım, kulağımda müziğim iki cümle okur sonra insanları izleyip hikaye yazardım. Ezgi müzik dinler omzuma yaslanır uyuklar vaziyette düşünmeye başlardı.
En son biz inerdik servisten, ekmeğimizi alır, karşı komuşumuz huysuz yaşlı teyzeye gülümser, kapıyı kapatır kendi hayatımıza dalardık...
Ne kadar özledim...
Sevgi mi dürüst nefret mi?
Sevgi mi daha dürüst bir duygu nefret mi karar veremiyorum. . Seni seven birisinin nefretle bakma ihtimali yoktur yüzüne... Senden gerçekten nefret etmesi gerekir öyle bakması için, yakıcı yıkıcı, delici...
Sevgi ile bakmak kolaydır. Bakarsın ama görmezsin karşındakini, perde çekersin ve sevgi dolu(!) gözlerini üzerine dikersin...
Hal durum böyle olunca seni kimin sevdiği anlamak zordur ama kimin nefret ettiği çok açıktır. -Zaten bu nedenledir ki bana nefretle yaklaşan insanlara hep saygı duymuşumdur; yalancı sevgi göstereceğine dürüst davrandığuı için. Sevgi ile yaklaşan insanlara da hep tedirgin yaklaşmışımdır.-
Tüm bu gerçekleri düşünürsek birine onu sevdiğini hissettirmek için sevgiyle bakmak yetmez, ona sevildiğiniz hissettirmek gerekir; halinle, tavrınla, söylediklerinle, bakışlarınla...
Sevgi ile bakmak kolaydır. Bakarsın ama görmezsin karşındakini, perde çekersin ve sevgi dolu(!) gözlerini üzerine dikersin...
Hal durum böyle olunca seni kimin sevdiği anlamak zordur ama kimin nefret ettiği çok açıktır. -Zaten bu nedenledir ki bana nefretle yaklaşan insanlara hep saygı duymuşumdur; yalancı sevgi göstereceğine dürüst davrandığuı için. Sevgi ile yaklaşan insanlara da hep tedirgin yaklaşmışımdır.-
Tüm bu gerçekleri düşünürsek birine onu sevdiğini hissettirmek için sevgiyle bakmak yetmez, ona sevildiğiniz hissettirmek gerekir; halinle, tavrınla, söylediklerinle, bakışlarınla...
Kristal Denizaltı
İlişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları. Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı. Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi. Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.Evet, sevdiğimiz hasta biri. Evet, bu ilişki hastalıklı. Ama bunu ne önemi var. Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine...
Benim de o kristal denizaltıya binmişliğim var.
Süt buğusu gibi solgun maviliğin yayıldığı ıssız bir sabah vakti, dönüp dönmeyeceğini bilmediğin bir yolculuğa çıkmak için ürpertilerle binip, kapaklarını kapatırsın.
Eğer dönersen başka biri olarak döneceksindir yolculuğundan.
O denizaltı bir yere gitmez.
Giden sensindir.
O denizaltının içinde tuhaf bir yolculuğa çıkarsın, o yolculukta gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini hiçkimseye anlatamazsın, senin anlattığını kimse anlamaz çünkü.
Onlar da vaktinde o yolculuğa çıkmış olsalar bile, kimse kimsenin yolculuk hikâyesini kavrayamaz.
Kristal denizaltının çevresinden geçip de senin içerde yaptıklarını görenler şaşarlar sana, şaşılacak şeyler yaparsın gerçekten.
O denizaltıya binenler kendilerini bile şaşırtacak davranışlarda bulunurlar.
Bir orospuya aşık olmaktır o denizaltıya binmek.
Bir serseriye tutulmak.
Bir çılgının peşinden gitmek.
Bütün hayatını bir bencilin yanında geçirmek istemektir.
Geleceğini, bir dakikasını bile kendine ayırmadan, verdiğin armağanın değerini belki de hiç bilmeyecek birine vermeye hazırlanmaktır.
Seni seyredenler hastalığını düşünürler.
'Hastalıklı ilişkiler' tanımlamasının içindesindir artık.
Denizaltının dışındakiler, seni iyileştirmek için sana bağırırlar, nasihatler verirler, yardım etmeye çabalarlar.
Seslerini duyar ama yalnızca gülümsersin.
Fuzuli'nin şiiridir artık senin duyduğun:
'El çek ilacımdan tabib...'
İyileşmek istemezsin.
Yalnızca, seni hastalıklı insanların arasına atanı değil hastalığı da sevdiğini kim bilebilir ki seni seyredenler arasında.
Sen artık Zelda'ya tutulan Fitzgerald, Wagner'e tutulan Cosima'sındır.
Kulağına sesler gelir.
- Senin sevdiğin çirkin bir kadın, o adam bencil, güvenilmez biri senin güvendiğin, hastalıklı bir ilişki bu.
Gülümsersin.
Onlara şöyle demek istersin:
- İlişkinin hastalıklı olması önemli değil ki, önemli olan iki kişinin hastalığının birbirine, biribiri için yaratılmış iki parça gibi uyması.
Zaten hastalıklı bir ilişkinin olabilmesi, insanın o kristal denizaltıya binip bilinmez yolculuklara çıkması için, birbirine tutulan iki kişinin değil, onların hastalıklarının birbirine değmesi, o hastalıkların kıvrımlarının denk gelmesi gerekir.
Seyredenler, hastalıkların uyduğunu görmezler.
Onların gördüğü birbirine uymayan iki kişidir.
Çirkin bir erkek ve güzel bir kadın gibi, fedakâr bir kadın ve çıkarcı bir erkek gibi, sevecen bir erkek ve sinirli bir kadın gibi iki benzemeyen insanın aynı denizaltının içinde acılarıyla ve mutluluklarıyla tuhaf bir seyahate çıkmasına şaşar insanlar.
Sorarlar kendi kendilerine:
- Neden bu iki insan aynı kristal denizaltının içinde.
Cevap çok basittir aslında:
- Çünkü onların hastalıkları birbirine uyuyor.
O kristal denizaltıya binmişliğim var.
Hastalıkları hastalıklarımın kıvrımlarına uyanlara rastlamışlığım var.
Fuzuli'nin mısraını mırıldanmışlığım var:
- El çek ilacımdan tabib...
İtiraf edeyim ki, ilişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları.
Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı.
Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi.
Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.
Evet, sevdiğimiz hasta biri.
Evet, bu ilişki hastalıklı.
Ama bunu ne önemi var.
Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine.
Hangi sağlıklı ilişki böyle ateşler içinde yanabilir ki, hangi sağlıklı ilişki benim gördüğüm rüyaları görebilir ki, hangi sağlıklı ilişki böyle sancıyabilir ki.
Ateşlerle yanarak, sancılarla kavrularak, çılgın rüyaların içinde kıvranarak, kristal denizaltımda hastalıklı ilişkilerin içinde seyahatlere çıktım.
Gezdiğim sıcak sahillerin büyücüleri bana hep aynı şeyi söyledi.
- Önemli olan onun sana uyması değil,önemli olan onun hastalığının senin hastalığına uyması.
Dolaştığım tarih sayfaları, aşk bölümlerinde hep 'hastalıklı' ilişkileri anlatıyordu, kayda geçmeye değer olarak yalnızca onları bulmuştu.
Brahms Clara Schuman'a böyle tutulmuş, Yesenin İsodora Duncan'a hayatını böyle armağan etmişti.
Onlar birbirlerine uymuyordu.
Uyan, hastalıklarıydı.
Solgun bir sabah vakti kristal bir denizlatıya biner hayatın derinliklerine gidersiniz.
Dönüp dönmeyeceğinizi bilmeden.
Dönerseniz başka biri olarak dönersiniz.
Kristal bir denizaltıya binmişliğim var.
Ateşler içinde kıvrandığım.
Ve sizin ateşler içinde kıvrandığınız.
Hiç iyileşmek istemediniz.
En iyileşmek istediğiniz, iyileşmek için yalvardığınız zamanlarda bile istemediniz iyileşmeyi.
Bir kristal denizlatıya binip gittim bir gün.
Garip rüyalar gördüm.
12 Haziran 2012 Salı
Ya ne güzel kafa dünleyecek bir gün buluyorum, her ne kadar iş için dışarda olsam da nihayetinde dışardayım... Herkesi unutmuşum yakıcı İzmir güneşinin tadını çıkarıyorum, hava da güzel...
Ama ne mümkün keyif yapmak, blackberry bir dakika mı susmaz ya... Neyse dedim ya nihayetinde dışardaydım,i herkesten herşeyden uzaktım ....
Ama ne mümkün keyif yapmak, blackberry bir dakika mı susmaz ya... Neyse dedim ya nihayetinde dışardaydım,i herkesten herşeyden uzaktım ....
11 Haziran 2012 Pazartesi
Güzel dileyelim güzel olsun...
Ama öyle olmuyor. Artık güzel şeyler yazmak istiyorum ama o da içimden gelmiyor. Bazen çok yoruluyorum ağlamak isterken gülmeye çalışmaktan. Aslında kimseyi düşünmemek lazım, üzgünsen üzgün görünüp karşındakinin de üzülmemesini düşünmeyeceksin, sevinmişsen karşındakinin boynuna atlayıp seincini yaşayabileceksin.
Ama ben aptal küçümen o kadar alıştım ki üzgünken kahkaha atmaya yatağa girdiğimde, akşam üstüme çöküp kendimle başbaşa kaldığımda içim titriyor... Ağlamak istiyorum. Daha fazla üzüntü hissetmek istemiyorum. Ben kimse üzülsün istemiyorum, acaba beni üzenler de böyle düşünüyor mu? Ben de dışardan onlar gibi mi görünüyorum.
Çok yoruldum, çok...
Ama ben aptal küçümen o kadar alıştım ki üzgünken kahkaha atmaya yatağa girdiğimde, akşam üstüme çöküp kendimle başbaşa kaldığımda içim titriyor... Ağlamak istiyorum. Daha fazla üzüntü hissetmek istemiyorum. Ben kimse üzülsün istemiyorum, acaba beni üzenler de böyle düşünüyor mu? Ben de dışardan onlar gibi mi görünüyorum.
Çok yoruldum, çok...
İnsanların birine değer verme tarzları çok farklıymış. Bugün onun için çok da önemli olmadığımı düşündüğüm birisi için, yakın çevremin bile değer veremeyeceği kadar değerli olduğumu öğrendim. Meğer beni ne kadar düşünüyormuş... Benim için ne kadar güzel şeyler diliyormuş. Uzaktan beni izliyor, üzgün olduğumu gördüğü zaman yakın bir arkadaşımı arayıp "Küçümen iyi değil, yükü allak bullak git bi' bak istersen" diyecek kadar önem veriyormuş.
bunları duyunca oturup düşündüm, çevremde 'ailem' kadr yakın gördüğüm insanlar benim onlara verdiğim değerin onda birini vermiyorlar. Değer vermek sadece seni çok seviyorum, benim içi değerlisin, senin için iyi şeyler istiyorum demekle olmaz ki... Değer verdiğini hissettirmen lazımkarşındakine.
Birşey yapıyorsan onu da düşündüğünü göstermelisin, herşekilde açık olabilmelisin, gözleri buğulandığında senin de ağlayacağını bilmeli, omzuna yaslandığında ona güvenli sığnak olduğunu bilmesini sağlamalısın...
Bunları söylüyorum, yazıyorum ama belki de ben de birçok insan gibinafile eğerler veriyorum çevremdeki bir çok kişiye... Acaba bunu bana bir yararı var mı?
bunları duyunca oturup düşündüm, çevremde 'ailem' kadr yakın gördüğüm insanlar benim onlara verdiğim değerin onda birini vermiyorlar. Değer vermek sadece seni çok seviyorum, benim içi değerlisin, senin için iyi şeyler istiyorum demekle olmaz ki... Değer verdiğini hissettirmen lazımkarşındakine.
Birşey yapıyorsan onu da düşündüğünü göstermelisin, herşekilde açık olabilmelisin, gözleri buğulandığında senin de ağlayacağını bilmeli, omzuna yaslandığında ona güvenli sığnak olduğunu bilmesini sağlamalısın...
Bunları söylüyorum, yazıyorum ama belki de ben de birçok insan gibinafile eğerler veriyorum çevremdeki bir çok kişiye... Acaba bunu bana bir yararı var mı?
10 Haziran 2012 Pazar
KAbuslar niye ki?..
Kabus gördüğüm gecelerin sabahı çok zor geliyor. Küçükken kabus gördüğüm zaman sabah yerimden kalmaz, annemin ya da babamın yanına gelip beni almasını beklerdim; sanki o zaman o kabuslar olamış gibi gelirdi.
Şimdi kabus görüp kendi kendime kalkıyorum, kalktıktan sonra korkmuyorum sadece hüzünleniyorum.
Keşke yanımda olsalardı diyorum, ya da gelip beni yataktan kaldıracak biri olsaydı...
Ya da en kesin çözümü kabuslar olmasaydı zaten kabuslar niye ki?...
Korkularımız zaten süreklli içimizde onu gözler önüne sermeye gerek mi var?
Şimdi kabus görüp kendi kendime kalkıyorum, kalktıktan sonra korkmuyorum sadece hüzünleniyorum.
Keşke yanımda olsalardı diyorum, ya da gelip beni yataktan kaldıracak biri olsaydı...
Ya da en kesin çözümü kabuslar olmasaydı zaten kabuslar niye ki?...
Korkularımız zaten süreklli içimizde onu gözler önüne sermeye gerek mi var?
8 Haziran 2012 Cuma
Olmuyor Bazen...
Olmuyor değil mi?
Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor. Ben yapsam, sen yapamıyorsun. İstemedim böyle olmasını, hem de hiç... Uğraşıyorum, eskisi gibi bakmamana rağmen uğraşıyorum... Nasıl baktığını, nasıl davrandığını görmemeye çalışarak sokuluyorum sana... Ama olmuyor.
Aklım çıkıyor saçma sapan bir şekilde konunun açılıp çıkmaza girme ihtimalinden...
Ne yapacağımı bilmiyorum artık. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmaycak sanırım...
Artık daha fazla birşey gelmez ki elimden. Dedim ya benim için ne kadar zor olduğunu anlayamazsın ki... hadi olan biteni geç, yazdığın ilk cümleler hele ki...
Neyse artık daha fazlası gelmez ki elimden... Yazmayacağım bu konuda, kendi kendime de konuşmayacağım... Bu durum beni mutlu da etmeyecek ama dedim ya; artık daha fazlası gelmez ki elimden...
Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor. Ben yapsam, sen yapamıyorsun. İstemedim böyle olmasını, hem de hiç... Uğraşıyorum, eskisi gibi bakmamana rağmen uğraşıyorum... Nasıl baktığını, nasıl davrandığını görmemeye çalışarak sokuluyorum sana... Ama olmuyor.
Aklım çıkıyor saçma sapan bir şekilde konunun açılıp çıkmaza girme ihtimalinden...
Ne yapacağımı bilmiyorum artık. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmaycak sanırım...
Artık daha fazla birşey gelmez ki elimden. Dedim ya benim için ne kadar zor olduğunu anlayamazsın ki... hadi olan biteni geç, yazdığın ilk cümleler hele ki...
Neyse artık daha fazlası gelmez ki elimden... Yazmayacağım bu konuda, kendi kendime de konuşmayacağım... Bu durum beni mutlu da etmeyecek ama dedim ya; artık daha fazlası gelmez ki elimden...
6 Haziran 2012 Çarşamba
Farklılıklar bazen ciddi manada iyi geliyor. Özellikle kaçmak istediğin birşeyler varsa. Tabiki akli olarak kaçamıyorsun onlardan ama fiziiki uzaklık bile rahatlatıcı... Hele bir de fiz.iki olarak da uzak durmak istemiyorsan zorunlu uzaklıklar güzel güzel...
yine de dönüş telşaı varşimdi. Uzaktan iyi güzel de yanına gidince ne olacak? off aertık sıkıldım bu gerginlikten güzel şeyler yazmak istiyorum...
yine de dönüş telşaı varşimdi. Uzaktan iyi güzel de yanına gidince ne olacak? off aertık sıkıldım bu gerginlikten güzel şeyler yazmak istiyorum...
5 Haziran 2012 Salı
olur mu acep
Uzaktan ne kadar kolay bi'sey yok gibi davranmak... Gelince de böyle olsun istiyorum. Y,in bana eskisi gibi bak, sev eskisi gibi istiyorum...
3 Haziran 2012 Pazar
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Hakkını mı yiyorum acaba? Sen de mi çabalıyorsun? Bilmiyorum çabalıyorsan da bakışların eskisi gibi değil ki, farkediyorum. Umarım herşey geçer gider, bu bi kaç gün bana da iyi gelecek, olanlara da... Döndüğümde eskisi gibi bak istiyorum, ben hala aynı küöümenim değişmedim ki...
Hatalı aramak, sorun kimde diye sorgulamak istemiyorum artık, eskisi gibi huzurla uyumak istiyorum. Kaç gündür uyamadığımı farketme diye sabaha kaadr dönüp durmak istemiyorum. Benim için ne kadar zor olduğunu farket istiyorum.
Artık bunları yazmak istemiyorum.
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Döndüğümde yeniden yanına gelebilecek miyim acaba?
Hatalı aramak, sorun kimde diye sorgulamak istemiyorum artık, eskisi gibi huzurla uyumak istiyorum. Kaç gündür uyamadığımı farketme diye sabaha kaadr dönüp durmak istemiyorum. Benim için ne kadar zor olduğunu farket istiyorum.
Artık bunları yazmak istemiyorum.
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Döndüğümde yeniden yanına gelebilecek miyim acaba?
Yazdıklarımı okuyunca bir arkadaşım geldi gözümün önüne. Şimdi burda olsa bunları okusa ne diyeceğini adımgibi biliyorum; " N'apıyosun sen Küçümen. Yine "o zamanlar""a dönmüşsün. Yazıyorsun düşünmeden yazıyorsun. B.' sakin ol. Herşey olacağına varır gel konuşalım. Yazma. Yazmak kendi kendine konuşmak dersin ya sen. Yapma bunu kendine küçümen. Gel konuşalım.Defalarca anlat anlan yine "o zamanlar" gibi. Dinlerim seni her seferinde. N'oldu da sen yine kelimelerin arasına daldın ?"
Burda olsaydı: Bi'şey olmadı, hiçbi'sey olmadı, aslında olsu ama herşey yoluna girdi demek isterdim.
Bak işte bunu bile yazıyosun ama..." derdi o da.
Burda olsaydı: Bi'şey olmadı, hiçbi'sey olmadı, aslında olsu ama herşey yoluna girdi demek isterdim.
Bak işte bunu bile yazıyosun ama..." derdi o da.
Çok güzel!! ben birşeyler yoluna giriyor derken girmediğini görmek, tam tersine artık farklı olduğunu görmek çok güzel gerçekten!!! Daha ne yapabilirim ki? Attığım her adımda eskisi gibi olmadığını gördükçe ne yapabilirim? Zaten ettiğin ilk cümleler bile sürekli kendimi aleleade bir kızmış gibi hissetmeme sebepken, ben o sözleri aklımdan çıkarmaya çalışıp-ki aslında hiçbir zaman unutmamak için kaydetmişken- eskisi gibi olmaya çabalarken, bakışlarının değiştiğini farkettiğim halde normal davranmaya çalışırken adım adım çeklirsen ne yapabilirim?
Konuşmak istiyorum ama artık o da mümkün değil gibi... Zaten ne değişecek ki, nihayetinde aramızdaki birşeyleri ben bozdum de mi? Belki sen de biraz çabalasan atlatırdık -ki bunu kalpten istiyorum.
Gerçekten bu kadar üzüldüğümü görebiliyor musun? umursamaz mı görünüyorum? Ya da kabullenmiş mi? Haftalardır duymak için çabaladığımız güzel haberle gelmişken sarılıp sevinememenin ne kadar zor geldiğini görmüyor musun? Yanınan yaklaşmaya ne kadar korktuğumu görmüyor musun?
Yapma n'olur! Emin ol benim için çok daha zor, hem unutmaya çalışıyorum, hem beni suçlayan tavrını görmezden gelmeye çalışıyorum, herşeyi eski halinde tutmaya çalışıyorum sana rağmen, bir de hiçbirşeyi sana söyleyemeden susuyorum...
Keşke bu kadar değerli olmasaydın benim için, bu kadar alışmamış olsaydım sana. Ya da aşık falan olsaydım da kalbim kırılıp soğusaydım. belki de en iyisi ben de senin için senin bende olduğun kadar değerli olsaydım... belki o zaman daha kolay olurdu atlatmak. Hoş, o sabah gelen mesaj fazlasıyla anlattı değerimi ama bende ki de hala bir boş istek işte...
hala ne yapacağımı bilmiyorum. Akıntıya karşı kürek çekmek gibi, hem zor hem yorucu ve beyhude...Hep olduğum yerdeğim.
Eskiden duygularımı hiç saklamazdım, Üzgünsem ağlardım, mutluysam hoplar zıplardım, sinirliysem kızardım, kırıldıysam sitem ederdim. Şimdi yüzümde bir maske sürekli hiçbirşey yok gibi davranmaya çalışıyorum. Neden diye düşündüm kaç gündür? Sanırım ne yapmam gerektiğini bilmediğim için, sen zaten adım adım uzaklaşırken birden çıkıp gitmemene sebep olmamak için...
kimseyle konuşamıyorum, sen de konuşmuyorsun, ben habire yazıyorum yazıyorum... Garip belki ama sustukça için şişiyor, bi'tek yazmak iyi geliyor. Bir de bana "aç okuyalım" diyorsun ya, yüzümdeki acı gülümsemeyi farketme diye nasıl cevap vereceğimi şaşırıyorum.
Konuşamazken nasıl oku derim ki? Daha iyi mi anlatacak yazdıklarım hissettiklerimi?
Off gece gece kaçtı uykum, sabaha kadar düşün dur. Ne boş iş oldu bu bana son günlerde, hep aynı çıkmazı düşünüp duruyorum....
Artık eski ben olmak istiyorum yeniden, sen de eski sen... Herşey!!!! Ben yine aynı benim, masum görmesen de hala masumum! aç bak içime değişmedim ki!
Konuşmak istiyorum ama artık o da mümkün değil gibi... Zaten ne değişecek ki, nihayetinde aramızdaki birşeyleri ben bozdum de mi? Belki sen de biraz çabalasan atlatırdık -ki bunu kalpten istiyorum.
Gerçekten bu kadar üzüldüğümü görebiliyor musun? umursamaz mı görünüyorum? Ya da kabullenmiş mi? Haftalardır duymak için çabaladığımız güzel haberle gelmişken sarılıp sevinememenin ne kadar zor geldiğini görmüyor musun? Yanınan yaklaşmaya ne kadar korktuğumu görmüyor musun?
Yapma n'olur! Emin ol benim için çok daha zor, hem unutmaya çalışıyorum, hem beni suçlayan tavrını görmezden gelmeye çalışıyorum, herşeyi eski halinde tutmaya çalışıyorum sana rağmen, bir de hiçbirşeyi sana söyleyemeden susuyorum...
Keşke bu kadar değerli olmasaydın benim için, bu kadar alışmamış olsaydım sana. Ya da aşık falan olsaydım da kalbim kırılıp soğusaydım. belki de en iyisi ben de senin için senin bende olduğun kadar değerli olsaydım... belki o zaman daha kolay olurdu atlatmak. Hoş, o sabah gelen mesaj fazlasıyla anlattı değerimi ama bende ki de hala bir boş istek işte...
hala ne yapacağımı bilmiyorum. Akıntıya karşı kürek çekmek gibi, hem zor hem yorucu ve beyhude...Hep olduğum yerdeğim.
Eskiden duygularımı hiç saklamazdım, Üzgünsem ağlardım, mutluysam hoplar zıplardım, sinirliysem kızardım, kırıldıysam sitem ederdim. Şimdi yüzümde bir maske sürekli hiçbirşey yok gibi davranmaya çalışıyorum. Neden diye düşündüm kaç gündür? Sanırım ne yapmam gerektiğini bilmediğim için, sen zaten adım adım uzaklaşırken birden çıkıp gitmemene sebep olmamak için...
kimseyle konuşamıyorum, sen de konuşmuyorsun, ben habire yazıyorum yazıyorum... Garip belki ama sustukça için şişiyor, bi'tek yazmak iyi geliyor. Bir de bana "aç okuyalım" diyorsun ya, yüzümdeki acı gülümsemeyi farketme diye nasıl cevap vereceğimi şaşırıyorum.
Konuşamazken nasıl oku derim ki? Daha iyi mi anlatacak yazdıklarım hissettiklerimi?
Off gece gece kaçtı uykum, sabaha kadar düşün dur. Ne boş iş oldu bu bana son günlerde, hep aynı çıkmazı düşünüp duruyorum....
Artık eski ben olmak istiyorum yeniden, sen de eski sen... Herşey!!!! Ben yine aynı benim, masum görmesen de hala masumum! aç bak içime değişmedim ki!
Kaydol:
Yorumlar (Atom)







