Dal ruhumun penceresinden içeri artık...Zamanında çok boş kalmıştı ruhum, doldurmak zamanıdır. Sanırım sana açım, sana susamışım, seni özlemişim yıllardır.... eksik parçam sendin, rüyalarımda yüzünü görmediğim sevgili de,arada sıcaklığını hissettiğim sevgili de sendin sanırım. Başka ne olacak ki?
Kalbim ne zamandır hızla çarpmadı, kadırabilecek mi acaba varlığını? Gözlerim ne zamandır böyle sevgiyle bakmadı, senden sonra bakıp da görebilecek mi? Bırakmamalısın ellerimi, çok üşürler onlar... Daha sıkı sarıl ki uyurken de yanımda olduğunu bileyim...Sıcak nefes al, gittikçe yaksın tenimi sen bana sarılırken, varlığın işler içime canım yanmaz merak etme. Gece yanından uzaklaşmış mıyım, bırakma beni çek al, uyanır mı rahatsız olur mu diye düşünme; senin yanında huzurlu uyuyabilirim zaten sadece...
Çok sevmene gerek yok beni kasma kalbini, sadece sev ve sevildiğimi hatırlat bana. Ben de deli divane sevemem ki seni, çok sevirim ama çok... Deli divane değil, gayet aklım başımda mantıklı olarak...
Hadi dal ruhumun penceresinden içeri artık...
29 Haziran 2012 Cuma
27 Haziran 2012 Çarşamba
26 Haziran 2012 Salı
Ne kadar mızmız bi' küçümen olmuşum ben böyle!!! Eskiden bu kadar mızmızlanmazdım. şimdi bakıyorum akı boku yazmışım buraya. Çöplüğe dönmüş blogum. Ama ne yapayım. Anlatamadıkça yazıyorum. Eskiden de çok anlatmazdım canımı sıkan şeyleri ama bu kadar da tutmazdım. Artık öyle bi' hale gelmişim ki yazmak anlatmaktan daha kolay geliyor. Anlatayım diyorum, başlamaya çalışıyorum ama olmuyor kelimeler boğazımda birikiyor. Ankara'dan beni tanıyan tüm arkadaşlarım bu ara seferberlik ilan etti; "sende bi'şey var neden anlatmıyorsun" diyorlar sözleşmiş gibi. Hepsini itiyorum çünkü nerden başlayıp nerede bitireceğimi bilmiyorum. Çok yorucu geliyor anlatmayı düşünmek bile. Hele bazı şeyleri hiç anlatamam, ben bile bu sebeplerden kendime saygımı kaybetmek üzereyken onlara ne derim...
Off ne kadar değişmişim ben. Eskiden olsa "kesinlikle olmaz" diyeceğim şeylere, göz yumuyorum. Çok değer verdiğim bi' insan olmazsa göz yummazdım sanırım. Belki göz yummam onun gözünde de değerimi düşürüyor- hatta kesinlikle böyle artık diğer insanlara verdiği değeri daha net bir gözle görebiliyorum-, ama benimiçin o kadar değerli ki kaybetmek istemiyorum onu.
Yine dağıldı düşüncelerim, ne yapıpo da toplamam gerekiyor kafamı.
Ahh zaman ne kadar çok lazımsın bana şu anda. Elşe geçsen ya geri alırdım ya da doldurur bırakırdım seni ki sınırsız bir uykuya dalayım. Belki uyandığmda herşey daha farklı olur...
Off ne kadar değişmişim ben. Eskiden olsa "kesinlikle olmaz" diyeceğim şeylere, göz yumuyorum. Çok değer verdiğim bi' insan olmazsa göz yummazdım sanırım. Belki göz yummam onun gözünde de değerimi düşürüyor- hatta kesinlikle böyle artık diğer insanlara verdiği değeri daha net bir gözle görebiliyorum-, ama benimiçin o kadar değerli ki kaybetmek istemiyorum onu.
Yine dağıldı düşüncelerim, ne yapıpo da toplamam gerekiyor kafamı.
Ahh zaman ne kadar çok lazımsın bana şu anda. Elşe geçsen ya geri alırdım ya da doldurur bırakırdım seni ki sınırsız bir uykuya dalayım. Belki uyandığmda herşey daha farklı olur...
25 Haziran 2012 Pazartesi
Nasıl da atlamışım bugünü sana iyi dileklerimi sunmadan geçemezdim... İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Dönüp hala arkama bakıyorum hata neredeydi,kimdeydi diye ama artık hatanın bende olduğunu düşünmüyorum. Hatta artık samimiyetine de eskisi kadar inanmıyorum. Nihayetinde dönüp baktığımda "ölürüm de yapmam" dediğim bir çok şeyi yapmaktasın ...
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Aklımı kurcalayan tek soru bu bugün. Kendime yeni bir yol çizmeye alıştıkça sapırdın yolumu. Belki akıp kendi yolumu bulabilirdim beni denize taşıyacak.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Her bunaldığında bana sığınmasaydın, belki böyle yapmasaydın kendimi senin için özel zannetmezdim. Gözü kapalı geçmezdim insanların hayatından bu yüzden.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Ya da ben her seferinde niye durdum ki yolun başında? Evet, evet ben neden durdum ki hep. Sana güvenmeseydimbelki herşey başka türlü olacaktı.
On yıl geçirdik birbirimizin herşeyi ve hiçbir şeyi olarak... Ama birgünde silip attık. 1 ay sonra kaşılaştığımızda bile bambaşka biri gibiydin. Belki de ben 10 sene seni kendimce yaşadım, aslında seni hiç değişmedin de başından beri böyleydin.
Ahh çok geç bunlar için zaten düşündükçe işin içinden de çıkamyorum, beynim alev alıyor sanki, tüm düşüncelerim birbirine karışıyor. O kadar çok anı var ki değerlendirip karar vermem gereken; ama bir "evet" derken diğer " hayır" diyor sorularıma.
Senden birşeyler öğrendim sanıyorum tüm bunlardan sonra, ama hala akıllanmıyorum nedense... Belki de ben bu yanlışa alıştım.
Herneyse yine uzattım konuyu, ya da senin dediğin gibi beynim yine fazla konuştu benle.
İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Nice mutlu yıllara.
Dönüp hala arkama bakıyorum hata neredeydi,kimdeydi diye ama artık hatanın bende olduğunu düşünmüyorum. Hatta artık samimiyetine de eskisi kadar inanmıyorum. Nihayetinde dönüp baktığımda "ölürüm de yapmam" dediğim bir çok şeyi yapmaktasın ...
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Aklımı kurcalayan tek soru bu bugün. Kendime yeni bir yol çizmeye alıştıkça sapırdın yolumu. Belki akıp kendi yolumu bulabilirdim beni denize taşıyacak.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Her bunaldığında bana sığınmasaydın, belki böyle yapmasaydın kendimi senin için özel zannetmezdim. Gözü kapalı geçmezdim insanların hayatından bu yüzden.
O zaman beni niye durdurdun ki hep... Ya da ben her seferinde niye durdum ki yolun başında? Evet, evet ben neden durdum ki hep. Sana güvenmeseydimbelki herşey başka türlü olacaktı.
On yıl geçirdik birbirimizin herşeyi ve hiçbir şeyi olarak... Ama birgünde silip attık. 1 ay sonra kaşılaştığımızda bile bambaşka biri gibiydin. Belki de ben 10 sene seni kendimce yaşadım, aslında seni hiç değişmedin de başından beri böyleydin.
Ahh çok geç bunlar için zaten düşündükçe işin içinden de çıkamyorum, beynim alev alıyor sanki, tüm düşüncelerim birbirine karışıyor. O kadar çok anı var ki değerlendirip karar vermem gereken; ama bir "evet" derken diğer " hayır" diyor sorularıma.
Senden birşeyler öğrendim sanıyorum tüm bunlardan sonra, ama hala akıllanmıyorum nedense... Belki de ben bu yanlışa alıştım.
Herneyse yine uzattım konuyu, ya da senin dediğin gibi beynim yine fazla konuştu benle.
İyi ki doğdun, iyi ki artık yoksun hayatımda çünkü sen bana hiç iyi gelmiyormuşsun...
Nice mutlu yıllara.
Bahar gelmiş de bana mı gelmiş?
İyi güzel, her yer yeşillenmiş... İnsanlar cıvıl cıvıl, hele İzmir'de daha bir cıvıldak insanlar. Gök mavi, günay fazlasıyla hissettiriyor sıcağını. Deniz iki adım ötede, bas git...Ama olmuyor, iş güç ıvır zıvır derken akşam oluyor.
Ne anladım o zaman ben bahardan? Hatta daha kötü bile diyebilirim bu güzel havalar için. İnsanın gönlü gevşiyor, iş miş yapamaz oluyorsun. İki kelma yazıp saatlerce dışarıyı seyredebiliyorsun.
Durum bu kısaca işte... Ne yapayımben böyle baharı benim için gelmedikçe...
NOT: Şuna baka o kadar dağılmışım ki düşüncelerimi bile toplayıp adam gibi birşeyler yazamıyor. Beni bu güzel havaar mahvedecek ya hadi bakalım
Ne anladım o zaman ben bahardan? Hatta daha kötü bile diyebilirim bu güzel havalar için. İnsanın gönlü gevşiyor, iş miş yapamaz oluyorsun. İki kelma yazıp saatlerce dışarıyı seyredebiliyorsun.
Durum bu kısaca işte... Ne yapayımben böyle baharı benim için gelmedikçe...
NOT: Şuna baka o kadar dağılmışım ki düşüncelerimi bile toplayıp adam gibi birşeyler yazamıyor. Beni bu güzel havaar mahvedecek ya hadi bakalım
24 Haziran 2012 Pazar
Her ayrılık sevimsizdir. İyi ya da kötü olması farketmez, ayrılmış olmak kafidir sevimsiz olması için. Hiç görmedim ayrıldım diye sevineni. Sevgili, arkadaş, eş, dost fark etmez. Her ayrılış eksilmek demektir. Sevimsiz kılan da bu eksilmelerdir. Geriye boşluk bırakır... eğer boşluğu çabucak dolduruyorsan şanslısındır ama ya dolduramıyorsan...
O zaman çorap söküğü gibi gelir eksilmelerin... Sebebi de sensindir aslında. Dolduramadığın boşluk, seni insanların hayatından eksilmek zorunda bırakır.Başkasının hayatından eksildikçe kendiden veririsin, sonu olmaz bunun da ta ki biri gelir en son sağlam kalan yerinden kesene kadar seni, işte o zaman eksilmez olursun ama aynı sen değilsindir ve asla olamazsın...
O zaman çorap söküğü gibi gelir eksilmelerin... Sebebi de sensindir aslında. Dolduramadığın boşluk, seni insanların hayatından eksilmek zorunda bırakır.Başkasının hayatından eksildikçe kendiden veririsin, sonu olmaz bunun da ta ki biri gelir en son sağlam kalan yerinden kesene kadar seni, işte o zaman eksilmez olursun ama aynı sen değilsindir ve asla olamazsın...
Babam yanımda olsaydı şimdi uyku tutumadı diye yanına mayışırdım. Muhtemelen film izliyor olurdu. Dizine yatardım. Eliyle kaafmı oksardı. Bir eli tüm kafamı okşamaya yeterdi. Hiç konuşmazdık. O film izlemeye devam ederdi. Ben de dizinde uyumaya çalışmaya. Eli kafamı okşadıkça daha sıcak gelirdi... sigara kokusu dolardı burnuma eli yüzüme yaklaştıkça. İyice uykum gelinde kalkıp zorla kendimi öptürürdüm. Yatağıma gider kaldığım yerden devam ederdi tatlı tatlı gelen uykuklama halime. Bir süre sonra babam gelip üzerimi örter, şakağıma dolu bir öpücük kondurup uyumaya giderdi. İşte o zaman uykuya dalardım. Öpsene beni baba... Uyumak istiyorum yanımda olduğunu bilmenin huzuruyla
23 Haziran 2012 Cumartesi
Ne güzel anlatılırmış eskiden sevgiliye olan özlem... Sevgilinin hasreti, sevgisi, yokluğu... Artık filmlerde şarkılarda hayatımızda ne kadar çabuk tüketiyoruz sevgiyi ya da hiç yaşamıyoruz.Aklıma bir şiir geldi;
SEVGİLERDE
Sevgileri
yarınlara bıraktınız
Çekingen,
tutuk, saygılı.
Bütün
yakınlarınız
Sizi yanlış
tanıdı.
Bitmeyen işler
yüzünden
( Siz böyle
olsun istemezdiniz )
Bir bakış bile
yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi
dolduran duygular
Kalbinizde
kaldı.
Siz geniş
zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar
vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların
telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği
aklınıza gelmezdi.
Gizli
bahçenizde
Açan çiçekler
vardı,
Gecelerde ve
yalnız.
Vermeye az
buldunuz
Yahut vakit
olmadı.
Behçet NECATİGİL
22 Haziran 2012 Cuma
19 Haziran 2012 Salı
gitmek istemiyorum
hem de hiç... İçim sıkıntılı çok. Uyumak geliyor sadece içimden... günlerce gecelerce, tüm sorunlar halledilsin uyanırım ben. Yorgun hissediyorum, bedenim, beynim değil ruhum yorgun artık. Uyurken bile yorgun olurmu bi' insan deme, yoruluyorum işte... her sabah yeni bir yorgunluğa uyanıp her gece yeni bir yorgunluk için uyuyorum. İçim daralıyor bunu farkettikçe, kalbim ritmini şaşırıyor. Elimden gelen bi'şeyler de yok ki... Belki de var da ben istemiyorum, bilmiyorum işte... Sadece yorgunum.
Uyumak geliyor sadece içimden... Günlerce gecelerce...
Uyumak geliyor sadece içimden... Günlerce gecelerce...
17 Haziran 2012 Pazar
Aidiyetsizlik
Yıllardır orada burada, iş için, okul için yaşayıp duruyorum. Memleketimden ayrıldım küçüktüm daha... Lisede bir yerde yaşadım,3 sene sonra ayrıldım.. Üniversiteye gittim, iş için ayrıldım... Sürekli bir yerde hayat kurup bırakıyorum. her seferinde özlemler yaratıyorum hayatımda. Artık çk normal geliyor böyle yaşamak... Her üzüldüğümde daha da büyüyor özlemler... Her birisi farklı vuruyor... Birinin dostluğunu özlüyorum, birinin şefkatini birinin sadece varlığını... Sevmiyorum bu kadar ait olmamayı...
15 Haziran 2012 Cuma
Mor simli kalem ve mektup kağıdı
Tam da şu anda olmasını istiyorum bunların. Yazayım, durmadan yazayım istiyorum.
Kime yazdığımın bir önemi yok, ne yazdığımın bir önermi yok. Sadece yazmalıyım... Mor simli kaleminle beyaz kağıdımın üzerine. deste haline gelmeli kağıtlar fazla olduklarından... Mektup zarfını hakkınca doldurmalılar... Postacı küfretmeli poosta kutusuna sığmadığınadan...
Kime yazdığımın bir önemi yok, ne yazdığımın bir önermi yok. Sadece yazmalıyım... Mor simli kaleminle beyaz kağıdımın üzerine. deste haline gelmeli kağıtlar fazla olduklarından... Mektup zarfını hakkınca doldurmalılar... Postacı küfretmeli poosta kutusuna sığmadığınadan...
Rüyamı anlatacağım şimdi size...
Rüya mdır, son zamanlarda hissettiklerimin yansıması mıdır bilemedim ama yazmak istedim
Dar sokakları olan bir şehirdeymiş evim. Ne işim var bilmiyorum orda ama kan ter içinde uyanıp kendimi sokaklara atıyorum. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... Sokakları o kadar dar ki sürekli duvarlara vuruyorum ve duvarlarda garip şekiller var. Bir yandan şekillere de dokunmamaya çalışıyorum koşarken. Nefes alamıyorum artık yorgunluktan. Durup etrafa bakınıyorum, karanlık duruyor sokaklar - hoş sokaktan çok labirent gibi aslında-. Göğe bakıyorum masmavi, temiz... Anlayamıyorum sokakların neden o kadar karanlık olduğunu. tırmanmaya başlıyorum duvarlardan birinin üstüne. İş bu ya, o beton duvarlar birden kayganlaşıyor, ben tırmanmaya çalıştıkça yere düşüyorum. Toprak zeminse, çivili beton gibi etime batıyor herseferinde. Tırmanıyorum düşüyorum, tırmanıyorum düşüyorum... olmuyor. Üstüm başım, elim ayağım, yüzüm her yanım yara bere kan içinde... Duvara yaslanıp ağlamaya başlıyorum, sokaklar artık daha dar. Bitti artık derken başka bir duvarı görüyorum, onun üzerinde şekiller yok. Gidip tırmanıyorum üzerine, Tırmandığım kısımda kan izleri kalıyor, ona üzülüyorum. Sonra duvarın tepesinden etrafa bakıyorum; sokakların ucu bucağı yok... kendi çevremde dönüp duruyorum nereden çıkacağımı bulmak için... Yok, çıkacak bir yol bulamıyorum. yere düşüyorum. Daha çok kana bulanıyorum. Sonra son bir hamleyle "en azından eve döneyim" diyip, kalkıp geldiğim yöne doğru koşuyorum. Kayboluyorum ne evi ne de bir çıkış yolu bulabiliyorum. İnsan sesleri duyuyorum, bana da seslenenler var... Ama kimse yok ortalıkta. (Yazarken bile içim daraldı.) Vazgeçip yolun ortasına yatıyorum, o kadar yorgunum ki...
uyumak üzreyim yere doğru çekildiğimi hissedip irkiliyorum ama kalkmıyorum, kendimi bırakıyorum öyle....
Dar sokakları olan bir şehirdeymiş evim. Ne işim var bilmiyorum orda ama kan ter içinde uyanıp kendimi sokaklara atıyorum. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... Sokakları o kadar dar ki sürekli duvarlara vuruyorum ve duvarlarda garip şekiller var. Bir yandan şekillere de dokunmamaya çalışıyorum koşarken. Nefes alamıyorum artık yorgunluktan. Durup etrafa bakınıyorum, karanlık duruyor sokaklar - hoş sokaktan çok labirent gibi aslında-. Göğe bakıyorum masmavi, temiz... Anlayamıyorum sokakların neden o kadar karanlık olduğunu. tırmanmaya başlıyorum duvarlardan birinin üstüne. İş bu ya, o beton duvarlar birden kayganlaşıyor, ben tırmanmaya çalıştıkça yere düşüyorum. Toprak zeminse, çivili beton gibi etime batıyor herseferinde. Tırmanıyorum düşüyorum, tırmanıyorum düşüyorum... olmuyor. Üstüm başım, elim ayağım, yüzüm her yanım yara bere kan içinde... Duvara yaslanıp ağlamaya başlıyorum, sokaklar artık daha dar. Bitti artık derken başka bir duvarı görüyorum, onun üzerinde şekiller yok. Gidip tırmanıyorum üzerine, Tırmandığım kısımda kan izleri kalıyor, ona üzülüyorum. Sonra duvarın tepesinden etrafa bakıyorum; sokakların ucu bucağı yok... kendi çevremde dönüp duruyorum nereden çıkacağımı bulmak için... Yok, çıkacak bir yol bulamıyorum. yere düşüyorum. Daha çok kana bulanıyorum. Sonra son bir hamleyle "en azından eve döneyim" diyip, kalkıp geldiğim yöne doğru koşuyorum. Kayboluyorum ne evi ne de bir çıkış yolu bulabiliyorum. İnsan sesleri duyuyorum, bana da seslenenler var... Ama kimse yok ortalıkta. (Yazarken bile içim daraldı.) Vazgeçip yolun ortasına yatıyorum, o kadar yorgunum ki...
uyumak üzreyim yere doğru çekildiğimi hissedip irkiliyorum ama kalkmıyorum, kendimi bırakıyorum öyle....
Hala çabalıyorum bi' şeyler eskisi gibi olsun diye... Çabalıyorum ama tek bi' söz, tek bi' hareket, tek bi' bakış yetiyor suçlandığımı hissetmeme. Elim ayağım dolaşıyor, nasıl davranacağımı ne yapacağımı bilmiyorum. Mıhlanıp kalıyorum olduğum yere...
Her seferinde "Artık yeter elimden gelen bu kadar, daha fazla çabalayamam" diyorum. Dayanamıyorum...
Evet toleransım çok geniş ama yine de sınırı var... Şimdi toleransımı aşan insanlar yok hayatımda senin de olmamanı istemiyorum. Halledelim istiyorum! Eskisi gibi olsun istiyorum. Eskisi gibi bak istiyorum. O yazdığın mesajın aklımdan gitmesini istiyorum. Aklımsilinsin istiyorum...
Yeteer artık!!! Çok yorgunum...
Her seferinde "Artık yeter elimden gelen bu kadar, daha fazla çabalayamam" diyorum. Dayanamıyorum...
Evet toleransım çok geniş ama yine de sınırı var... Şimdi toleransımı aşan insanlar yok hayatımda senin de olmamanı istemiyorum. Halledelim istiyorum! Eskisi gibi olsun istiyorum. Eskisi gibi bak istiyorum. O yazdığın mesajın aklımdan gitmesini istiyorum. Aklımsilinsin istiyorum...
Yeteer artık!!! Çok yorgunum...
14 Haziran 2012 Perşembe
Özlem var sanırım bende azcık
Biraz önce eski bir servis gördüm dışarda, aynı benim servisimdi. Okuldan alıp huzurlu evime götüren. Ne çok şey geldi aklıma birdenbire. Film şeridi gibi derler ya o misal...
Ezgi'yle ders çıkışı koşturarak giderdik, kaçırırsak hem daha fazla vasıta kullanacağız hem de daha uzun sürede gideceğiz eve. Bir de o yokuşu tırmanmak cabası...
Hergün gördüğümüz halde tanımadığımız bir grup insanla beraber koyulurduk yola, herkes kendi dünyasında... Emo kızımız cama kafasını dayar- muhtemelen hayatın ne kadar zor ve kötü olduğunu düşünüyordur-, rockçı çocuk ondan çok da farklı görünmeyen sevgilisinin kesici alet gibi duran yüzükleriyle oynar -oynarken ne düşünürdü bilmiyorum ama hem uzaklara bakardı,asi görünüşüne yakışmayan bir şekilde bilgece-, sarışın ortam kızlarımız akşamki eğlence mekanında ne kadar eğlenecekleri hakkında konuşurlar, ne giyeceklerinden bahsederler -ikisi de birbirini hiç sevmezdi bunu kırk metre uzaktan anlardınız ama hiç de ayrılmazlardı işte bunu hiçbir zaman anlayamadım-.
Bu grup servisin arkasında takılanlardı. Öne doğru ilerledikçe okulun çalışkan kesimi başlar. Ellerinde kitap,defter, birbirlerinden not alıp veririler, aynı hocadan ders alanlar önceki dönemlerden aldıkları bilgileri paylaşırlar, derslerinin ne kadar iyi olduğunu anlatırlar birbirlerine...
Ortalardakiler birbirlerini btanımayan insanlar. Uyuklamak ya da müzik dinlemekle meşguldürler.
Biz mi ne yapardık? Ben cam kenarında elimde kitabım, kulağımda müziğim iki cümle okur sonra insanları izleyip hikaye yazardım. Ezgi müzik dinler omzuma yaslanır uyuklar vaziyette düşünmeye başlardı.
En son biz inerdik servisten, ekmeğimizi alır, karşı komuşumuz huysuz yaşlı teyzeye gülümser, kapıyı kapatır kendi hayatımıza dalardık...
Ne kadar özledim...
Ezgi'yle ders çıkışı koşturarak giderdik, kaçırırsak hem daha fazla vasıta kullanacağız hem de daha uzun sürede gideceğiz eve. Bir de o yokuşu tırmanmak cabası...
Hergün gördüğümüz halde tanımadığımız bir grup insanla beraber koyulurduk yola, herkes kendi dünyasında... Emo kızımız cama kafasını dayar- muhtemelen hayatın ne kadar zor ve kötü olduğunu düşünüyordur-, rockçı çocuk ondan çok da farklı görünmeyen sevgilisinin kesici alet gibi duran yüzükleriyle oynar -oynarken ne düşünürdü bilmiyorum ama hem uzaklara bakardı,asi görünüşüne yakışmayan bir şekilde bilgece-, sarışın ortam kızlarımız akşamki eğlence mekanında ne kadar eğlenecekleri hakkında konuşurlar, ne giyeceklerinden bahsederler -ikisi de birbirini hiç sevmezdi bunu kırk metre uzaktan anlardınız ama hiç de ayrılmazlardı işte bunu hiçbir zaman anlayamadım-.
Bu grup servisin arkasında takılanlardı. Öne doğru ilerledikçe okulun çalışkan kesimi başlar. Ellerinde kitap,defter, birbirlerinden not alıp veririler, aynı hocadan ders alanlar önceki dönemlerden aldıkları bilgileri paylaşırlar, derslerinin ne kadar iyi olduğunu anlatırlar birbirlerine...
Ortalardakiler birbirlerini btanımayan insanlar. Uyuklamak ya da müzik dinlemekle meşguldürler.
Biz mi ne yapardık? Ben cam kenarında elimde kitabım, kulağımda müziğim iki cümle okur sonra insanları izleyip hikaye yazardım. Ezgi müzik dinler omzuma yaslanır uyuklar vaziyette düşünmeye başlardı.
En son biz inerdik servisten, ekmeğimizi alır, karşı komuşumuz huysuz yaşlı teyzeye gülümser, kapıyı kapatır kendi hayatımıza dalardık...
Ne kadar özledim...
Sevgi mi dürüst nefret mi?
Sevgi mi daha dürüst bir duygu nefret mi karar veremiyorum. . Seni seven birisinin nefretle bakma ihtimali yoktur yüzüne... Senden gerçekten nefret etmesi gerekir öyle bakması için, yakıcı yıkıcı, delici...
Sevgi ile bakmak kolaydır. Bakarsın ama görmezsin karşındakini, perde çekersin ve sevgi dolu(!) gözlerini üzerine dikersin...
Hal durum böyle olunca seni kimin sevdiği anlamak zordur ama kimin nefret ettiği çok açıktır. -Zaten bu nedenledir ki bana nefretle yaklaşan insanlara hep saygı duymuşumdur; yalancı sevgi göstereceğine dürüst davrandığuı için. Sevgi ile yaklaşan insanlara da hep tedirgin yaklaşmışımdır.-
Tüm bu gerçekleri düşünürsek birine onu sevdiğini hissettirmek için sevgiyle bakmak yetmez, ona sevildiğiniz hissettirmek gerekir; halinle, tavrınla, söylediklerinle, bakışlarınla...
Sevgi ile bakmak kolaydır. Bakarsın ama görmezsin karşındakini, perde çekersin ve sevgi dolu(!) gözlerini üzerine dikersin...
Hal durum böyle olunca seni kimin sevdiği anlamak zordur ama kimin nefret ettiği çok açıktır. -Zaten bu nedenledir ki bana nefretle yaklaşan insanlara hep saygı duymuşumdur; yalancı sevgi göstereceğine dürüst davrandığuı için. Sevgi ile yaklaşan insanlara da hep tedirgin yaklaşmışımdır.-
Tüm bu gerçekleri düşünürsek birine onu sevdiğini hissettirmek için sevgiyle bakmak yetmez, ona sevildiğiniz hissettirmek gerekir; halinle, tavrınla, söylediklerinle, bakışlarınla...
Kristal Denizaltı
İlişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları. Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı. Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi. Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.Evet, sevdiğimiz hasta biri. Evet, bu ilişki hastalıklı. Ama bunu ne önemi var. Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine...
Benim de o kristal denizaltıya binmişliğim var.
Süt buğusu gibi solgun maviliğin yayıldığı ıssız bir sabah vakti, dönüp dönmeyeceğini bilmediğin bir yolculuğa çıkmak için ürpertilerle binip, kapaklarını kapatırsın.
Eğer dönersen başka biri olarak döneceksindir yolculuğundan.
O denizaltı bir yere gitmez.
Giden sensindir.
O denizaltının içinde tuhaf bir yolculuğa çıkarsın, o yolculukta gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini hiçkimseye anlatamazsın, senin anlattığını kimse anlamaz çünkü.
Onlar da vaktinde o yolculuğa çıkmış olsalar bile, kimse kimsenin yolculuk hikâyesini kavrayamaz.
Kristal denizaltının çevresinden geçip de senin içerde yaptıklarını görenler şaşarlar sana, şaşılacak şeyler yaparsın gerçekten.
O denizaltıya binenler kendilerini bile şaşırtacak davranışlarda bulunurlar.
Bir orospuya aşık olmaktır o denizaltıya binmek.
Bir serseriye tutulmak.
Bir çılgının peşinden gitmek.
Bütün hayatını bir bencilin yanında geçirmek istemektir.
Geleceğini, bir dakikasını bile kendine ayırmadan, verdiğin armağanın değerini belki de hiç bilmeyecek birine vermeye hazırlanmaktır.
Seni seyredenler hastalığını düşünürler.
'Hastalıklı ilişkiler' tanımlamasının içindesindir artık.
Denizaltının dışındakiler, seni iyileştirmek için sana bağırırlar, nasihatler verirler, yardım etmeye çabalarlar.
Seslerini duyar ama yalnızca gülümsersin.
Fuzuli'nin şiiridir artık senin duyduğun:
'El çek ilacımdan tabib...'
İyileşmek istemezsin.
Yalnızca, seni hastalıklı insanların arasına atanı değil hastalığı da sevdiğini kim bilebilir ki seni seyredenler arasında.
Sen artık Zelda'ya tutulan Fitzgerald, Wagner'e tutulan Cosima'sındır.
Kulağına sesler gelir.
- Senin sevdiğin çirkin bir kadın, o adam bencil, güvenilmez biri senin güvendiğin, hastalıklı bir ilişki bu.
Gülümsersin.
Onlara şöyle demek istersin:
- İlişkinin hastalıklı olması önemli değil ki, önemli olan iki kişinin hastalığının birbirine, biribiri için yaratılmış iki parça gibi uyması.
Zaten hastalıklı bir ilişkinin olabilmesi, insanın o kristal denizaltıya binip bilinmez yolculuklara çıkması için, birbirine tutulan iki kişinin değil, onların hastalıklarının birbirine değmesi, o hastalıkların kıvrımlarının denk gelmesi gerekir.
Seyredenler, hastalıkların uyduğunu görmezler.
Onların gördüğü birbirine uymayan iki kişidir.
Çirkin bir erkek ve güzel bir kadın gibi, fedakâr bir kadın ve çıkarcı bir erkek gibi, sevecen bir erkek ve sinirli bir kadın gibi iki benzemeyen insanın aynı denizaltının içinde acılarıyla ve mutluluklarıyla tuhaf bir seyahate çıkmasına şaşar insanlar.
Sorarlar kendi kendilerine:
- Neden bu iki insan aynı kristal denizaltının içinde.
Cevap çok basittir aslında:
- Çünkü onların hastalıkları birbirine uyuyor.
O kristal denizaltıya binmişliğim var.
Hastalıkları hastalıklarımın kıvrımlarına uyanlara rastlamışlığım var.
Fuzuli'nin mısraını mırıldanmışlığım var:
- El çek ilacımdan tabib...
İtiraf edeyim ki, ilişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları.
Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı.
Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi.
Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.
Evet, sevdiğimiz hasta biri.
Evet, bu ilişki hastalıklı.
Ama bunu ne önemi var.
Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine.
Hangi sağlıklı ilişki böyle ateşler içinde yanabilir ki, hangi sağlıklı ilişki benim gördüğüm rüyaları görebilir ki, hangi sağlıklı ilişki böyle sancıyabilir ki.
Ateşlerle yanarak, sancılarla kavrularak, çılgın rüyaların içinde kıvranarak, kristal denizaltımda hastalıklı ilişkilerin içinde seyahatlere çıktım.
Gezdiğim sıcak sahillerin büyücüleri bana hep aynı şeyi söyledi.
- Önemli olan onun sana uyması değil,önemli olan onun hastalığının senin hastalığına uyması.
Dolaştığım tarih sayfaları, aşk bölümlerinde hep 'hastalıklı' ilişkileri anlatıyordu, kayda geçmeye değer olarak yalnızca onları bulmuştu.
Brahms Clara Schuman'a böyle tutulmuş, Yesenin İsodora Duncan'a hayatını böyle armağan etmişti.
Onlar birbirlerine uymuyordu.
Uyan, hastalıklarıydı.
Solgun bir sabah vakti kristal bir denizlatıya biner hayatın derinliklerine gidersiniz.
Dönüp dönmeyeceğinizi bilmeden.
Dönerseniz başka biri olarak dönersiniz.
Kristal bir denizaltıya binmişliğim var.
Ateşler içinde kıvrandığım.
Ve sizin ateşler içinde kıvrandığınız.
Hiç iyileşmek istemediniz.
En iyileşmek istediğiniz, iyileşmek için yalvardığınız zamanlarda bile istemediniz iyileşmeyi.
Bir kristal denizlatıya binip gittim bir gün.
Garip rüyalar gördüm.
12 Haziran 2012 Salı
Ya ne güzel kafa dünleyecek bir gün buluyorum, her ne kadar iş için dışarda olsam da nihayetinde dışardayım... Herkesi unutmuşum yakıcı İzmir güneşinin tadını çıkarıyorum, hava da güzel...
Ama ne mümkün keyif yapmak, blackberry bir dakika mı susmaz ya... Neyse dedim ya nihayetinde dışardaydım,i herkesten herşeyden uzaktım ....
Ama ne mümkün keyif yapmak, blackberry bir dakika mı susmaz ya... Neyse dedim ya nihayetinde dışardaydım,i herkesten herşeyden uzaktım ....
11 Haziran 2012 Pazartesi
Güzel dileyelim güzel olsun...
Ama öyle olmuyor. Artık güzel şeyler yazmak istiyorum ama o da içimden gelmiyor. Bazen çok yoruluyorum ağlamak isterken gülmeye çalışmaktan. Aslında kimseyi düşünmemek lazım, üzgünsen üzgün görünüp karşındakinin de üzülmemesini düşünmeyeceksin, sevinmişsen karşındakinin boynuna atlayıp seincini yaşayabileceksin.
Ama ben aptal küçümen o kadar alıştım ki üzgünken kahkaha atmaya yatağa girdiğimde, akşam üstüme çöküp kendimle başbaşa kaldığımda içim titriyor... Ağlamak istiyorum. Daha fazla üzüntü hissetmek istemiyorum. Ben kimse üzülsün istemiyorum, acaba beni üzenler de böyle düşünüyor mu? Ben de dışardan onlar gibi mi görünüyorum.
Çok yoruldum, çok...
Ama ben aptal küçümen o kadar alıştım ki üzgünken kahkaha atmaya yatağa girdiğimde, akşam üstüme çöküp kendimle başbaşa kaldığımda içim titriyor... Ağlamak istiyorum. Daha fazla üzüntü hissetmek istemiyorum. Ben kimse üzülsün istemiyorum, acaba beni üzenler de böyle düşünüyor mu? Ben de dışardan onlar gibi mi görünüyorum.
Çok yoruldum, çok...
İnsanların birine değer verme tarzları çok farklıymış. Bugün onun için çok da önemli olmadığımı düşündüğüm birisi için, yakın çevremin bile değer veremeyeceği kadar değerli olduğumu öğrendim. Meğer beni ne kadar düşünüyormuş... Benim için ne kadar güzel şeyler diliyormuş. Uzaktan beni izliyor, üzgün olduğumu gördüğü zaman yakın bir arkadaşımı arayıp "Küçümen iyi değil, yükü allak bullak git bi' bak istersen" diyecek kadar önem veriyormuş.
bunları duyunca oturup düşündüm, çevremde 'ailem' kadr yakın gördüğüm insanlar benim onlara verdiğim değerin onda birini vermiyorlar. Değer vermek sadece seni çok seviyorum, benim içi değerlisin, senin için iyi şeyler istiyorum demekle olmaz ki... Değer verdiğini hissettirmen lazımkarşındakine.
Birşey yapıyorsan onu da düşündüğünü göstermelisin, herşekilde açık olabilmelisin, gözleri buğulandığında senin de ağlayacağını bilmeli, omzuna yaslandığında ona güvenli sığnak olduğunu bilmesini sağlamalısın...
Bunları söylüyorum, yazıyorum ama belki de ben de birçok insan gibinafile eğerler veriyorum çevremdeki bir çok kişiye... Acaba bunu bana bir yararı var mı?
bunları duyunca oturup düşündüm, çevremde 'ailem' kadr yakın gördüğüm insanlar benim onlara verdiğim değerin onda birini vermiyorlar. Değer vermek sadece seni çok seviyorum, benim içi değerlisin, senin için iyi şeyler istiyorum demekle olmaz ki... Değer verdiğini hissettirmen lazımkarşındakine.
Birşey yapıyorsan onu da düşündüğünü göstermelisin, herşekilde açık olabilmelisin, gözleri buğulandığında senin de ağlayacağını bilmeli, omzuna yaslandığında ona güvenli sığnak olduğunu bilmesini sağlamalısın...
Bunları söylüyorum, yazıyorum ama belki de ben de birçok insan gibinafile eğerler veriyorum çevremdeki bir çok kişiye... Acaba bunu bana bir yararı var mı?
10 Haziran 2012 Pazar
KAbuslar niye ki?..
Kabus gördüğüm gecelerin sabahı çok zor geliyor. Küçükken kabus gördüğüm zaman sabah yerimden kalmaz, annemin ya da babamın yanına gelip beni almasını beklerdim; sanki o zaman o kabuslar olamış gibi gelirdi.
Şimdi kabus görüp kendi kendime kalkıyorum, kalktıktan sonra korkmuyorum sadece hüzünleniyorum.
Keşke yanımda olsalardı diyorum, ya da gelip beni yataktan kaldıracak biri olsaydı...
Ya da en kesin çözümü kabuslar olmasaydı zaten kabuslar niye ki?...
Korkularımız zaten süreklli içimizde onu gözler önüne sermeye gerek mi var?
Şimdi kabus görüp kendi kendime kalkıyorum, kalktıktan sonra korkmuyorum sadece hüzünleniyorum.
Keşke yanımda olsalardı diyorum, ya da gelip beni yataktan kaldıracak biri olsaydı...
Ya da en kesin çözümü kabuslar olmasaydı zaten kabuslar niye ki?...
Korkularımız zaten süreklli içimizde onu gözler önüne sermeye gerek mi var?
8 Haziran 2012 Cuma
Olmuyor Bazen...
Olmuyor değil mi?
Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor. Ben yapsam, sen yapamıyorsun. İstemedim böyle olmasını, hem de hiç... Uğraşıyorum, eskisi gibi bakmamana rağmen uğraşıyorum... Nasıl baktığını, nasıl davrandığını görmemeye çalışarak sokuluyorum sana... Ama olmuyor.
Aklım çıkıyor saçma sapan bir şekilde konunun açılıp çıkmaza girme ihtimalinden...
Ne yapacağımı bilmiyorum artık. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmaycak sanırım...
Artık daha fazla birşey gelmez ki elimden. Dedim ya benim için ne kadar zor olduğunu anlayamazsın ki... hadi olan biteni geç, yazdığın ilk cümleler hele ki...
Neyse artık daha fazlası gelmez ki elimden... Yazmayacağım bu konuda, kendi kendime de konuşmayacağım... Bu durum beni mutlu da etmeyecek ama dedim ya; artık daha fazlası gelmez ki elimden...
Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor. Ben yapsam, sen yapamıyorsun. İstemedim böyle olmasını, hem de hiç... Uğraşıyorum, eskisi gibi bakmamana rağmen uğraşıyorum... Nasıl baktığını, nasıl davrandığını görmemeye çalışarak sokuluyorum sana... Ama olmuyor.
Aklım çıkıyor saçma sapan bir şekilde konunun açılıp çıkmaza girme ihtimalinden...
Ne yapacağımı bilmiyorum artık. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım olmaycak sanırım...
Artık daha fazla birşey gelmez ki elimden. Dedim ya benim için ne kadar zor olduğunu anlayamazsın ki... hadi olan biteni geç, yazdığın ilk cümleler hele ki...
Neyse artık daha fazlası gelmez ki elimden... Yazmayacağım bu konuda, kendi kendime de konuşmayacağım... Bu durum beni mutlu da etmeyecek ama dedim ya; artık daha fazlası gelmez ki elimden...
6 Haziran 2012 Çarşamba
Farklılıklar bazen ciddi manada iyi geliyor. Özellikle kaçmak istediğin birşeyler varsa. Tabiki akli olarak kaçamıyorsun onlardan ama fiziiki uzaklık bile rahatlatıcı... Hele bir de fiz.iki olarak da uzak durmak istemiyorsan zorunlu uzaklıklar güzel güzel...
yine de dönüş telşaı varşimdi. Uzaktan iyi güzel de yanına gidince ne olacak? off aertık sıkıldım bu gerginlikten güzel şeyler yazmak istiyorum...
yine de dönüş telşaı varşimdi. Uzaktan iyi güzel de yanına gidince ne olacak? off aertık sıkıldım bu gerginlikten güzel şeyler yazmak istiyorum...
5 Haziran 2012 Salı
olur mu acep
Uzaktan ne kadar kolay bi'sey yok gibi davranmak... Gelince de böyle olsun istiyorum. Y,in bana eskisi gibi bak, sev eskisi gibi istiyorum...
3 Haziran 2012 Pazar
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Hakkını mı yiyorum acaba? Sen de mi çabalıyorsun? Bilmiyorum çabalıyorsan da bakışların eskisi gibi değil ki, farkediyorum. Umarım herşey geçer gider, bu bi kaç gün bana da iyi gelecek, olanlara da... Döndüğümde eskisi gibi bak istiyorum, ben hala aynı küöümenim değişmedim ki...
Hatalı aramak, sorun kimde diye sorgulamak istemiyorum artık, eskisi gibi huzurla uyumak istiyorum. Kaç gündür uyamadığımı farketme diye sabaha kaadr dönüp durmak istemiyorum. Benim için ne kadar zor olduğunu farket istiyorum.
Artık bunları yazmak istemiyorum.
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Döndüğümde yeniden yanına gelebilecek miyim acaba?
Hatalı aramak, sorun kimde diye sorgulamak istemiyorum artık, eskisi gibi huzurla uyumak istiyorum. Kaç gündür uyamadığımı farketme diye sabaha kaadr dönüp durmak istemiyorum. Benim için ne kadar zor olduğunu farket istiyorum.
Artık bunları yazmak istemiyorum.
Gidiyorum ve herşeyi arkada bırakmak istiyorum eskiden olduğu gibi...Döndüğümde yeniden yanına gelebilecek miyim acaba?
Yazdıklarımı okuyunca bir arkadaşım geldi gözümün önüne. Şimdi burda olsa bunları okusa ne diyeceğini adımgibi biliyorum; " N'apıyosun sen Küçümen. Yine "o zamanlar""a dönmüşsün. Yazıyorsun düşünmeden yazıyorsun. B.' sakin ol. Herşey olacağına varır gel konuşalım. Yazma. Yazmak kendi kendine konuşmak dersin ya sen. Yapma bunu kendine küçümen. Gel konuşalım.Defalarca anlat anlan yine "o zamanlar" gibi. Dinlerim seni her seferinde. N'oldu da sen yine kelimelerin arasına daldın ?"
Burda olsaydı: Bi'şey olmadı, hiçbi'sey olmadı, aslında olsu ama herşey yoluna girdi demek isterdim.
Bak işte bunu bile yazıyosun ama..." derdi o da.
Burda olsaydı: Bi'şey olmadı, hiçbi'sey olmadı, aslında olsu ama herşey yoluna girdi demek isterdim.
Bak işte bunu bile yazıyosun ama..." derdi o da.
Çok güzel!! ben birşeyler yoluna giriyor derken girmediğini görmek, tam tersine artık farklı olduğunu görmek çok güzel gerçekten!!! Daha ne yapabilirim ki? Attığım her adımda eskisi gibi olmadığını gördükçe ne yapabilirim? Zaten ettiğin ilk cümleler bile sürekli kendimi aleleade bir kızmış gibi hissetmeme sebepken, ben o sözleri aklımdan çıkarmaya çalışıp-ki aslında hiçbir zaman unutmamak için kaydetmişken- eskisi gibi olmaya çabalarken, bakışlarının değiştiğini farkettiğim halde normal davranmaya çalışırken adım adım çeklirsen ne yapabilirim?
Konuşmak istiyorum ama artık o da mümkün değil gibi... Zaten ne değişecek ki, nihayetinde aramızdaki birşeyleri ben bozdum de mi? Belki sen de biraz çabalasan atlatırdık -ki bunu kalpten istiyorum.
Gerçekten bu kadar üzüldüğümü görebiliyor musun? umursamaz mı görünüyorum? Ya da kabullenmiş mi? Haftalardır duymak için çabaladığımız güzel haberle gelmişken sarılıp sevinememenin ne kadar zor geldiğini görmüyor musun? Yanınan yaklaşmaya ne kadar korktuğumu görmüyor musun?
Yapma n'olur! Emin ol benim için çok daha zor, hem unutmaya çalışıyorum, hem beni suçlayan tavrını görmezden gelmeye çalışıyorum, herşeyi eski halinde tutmaya çalışıyorum sana rağmen, bir de hiçbirşeyi sana söyleyemeden susuyorum...
Keşke bu kadar değerli olmasaydın benim için, bu kadar alışmamış olsaydım sana. Ya da aşık falan olsaydım da kalbim kırılıp soğusaydım. belki de en iyisi ben de senin için senin bende olduğun kadar değerli olsaydım... belki o zaman daha kolay olurdu atlatmak. Hoş, o sabah gelen mesaj fazlasıyla anlattı değerimi ama bende ki de hala bir boş istek işte...
hala ne yapacağımı bilmiyorum. Akıntıya karşı kürek çekmek gibi, hem zor hem yorucu ve beyhude...Hep olduğum yerdeğim.
Eskiden duygularımı hiç saklamazdım, Üzgünsem ağlardım, mutluysam hoplar zıplardım, sinirliysem kızardım, kırıldıysam sitem ederdim. Şimdi yüzümde bir maske sürekli hiçbirşey yok gibi davranmaya çalışıyorum. Neden diye düşündüm kaç gündür? Sanırım ne yapmam gerektiğini bilmediğim için, sen zaten adım adım uzaklaşırken birden çıkıp gitmemene sebep olmamak için...
kimseyle konuşamıyorum, sen de konuşmuyorsun, ben habire yazıyorum yazıyorum... Garip belki ama sustukça için şişiyor, bi'tek yazmak iyi geliyor. Bir de bana "aç okuyalım" diyorsun ya, yüzümdeki acı gülümsemeyi farketme diye nasıl cevap vereceğimi şaşırıyorum.
Konuşamazken nasıl oku derim ki? Daha iyi mi anlatacak yazdıklarım hissettiklerimi?
Off gece gece kaçtı uykum, sabaha kadar düşün dur. Ne boş iş oldu bu bana son günlerde, hep aynı çıkmazı düşünüp duruyorum....
Artık eski ben olmak istiyorum yeniden, sen de eski sen... Herşey!!!! Ben yine aynı benim, masum görmesen de hala masumum! aç bak içime değişmedim ki!
Konuşmak istiyorum ama artık o da mümkün değil gibi... Zaten ne değişecek ki, nihayetinde aramızdaki birşeyleri ben bozdum de mi? Belki sen de biraz çabalasan atlatırdık -ki bunu kalpten istiyorum.
Gerçekten bu kadar üzüldüğümü görebiliyor musun? umursamaz mı görünüyorum? Ya da kabullenmiş mi? Haftalardır duymak için çabaladığımız güzel haberle gelmişken sarılıp sevinememenin ne kadar zor geldiğini görmüyor musun? Yanınan yaklaşmaya ne kadar korktuğumu görmüyor musun?
Yapma n'olur! Emin ol benim için çok daha zor, hem unutmaya çalışıyorum, hem beni suçlayan tavrını görmezden gelmeye çalışıyorum, herşeyi eski halinde tutmaya çalışıyorum sana rağmen, bir de hiçbirşeyi sana söyleyemeden susuyorum...
Keşke bu kadar değerli olmasaydın benim için, bu kadar alışmamış olsaydım sana. Ya da aşık falan olsaydım da kalbim kırılıp soğusaydım. belki de en iyisi ben de senin için senin bende olduğun kadar değerli olsaydım... belki o zaman daha kolay olurdu atlatmak. Hoş, o sabah gelen mesaj fazlasıyla anlattı değerimi ama bende ki de hala bir boş istek işte...
hala ne yapacağımı bilmiyorum. Akıntıya karşı kürek çekmek gibi, hem zor hem yorucu ve beyhude...Hep olduğum yerdeğim.
Eskiden duygularımı hiç saklamazdım, Üzgünsem ağlardım, mutluysam hoplar zıplardım, sinirliysem kızardım, kırıldıysam sitem ederdim. Şimdi yüzümde bir maske sürekli hiçbirşey yok gibi davranmaya çalışıyorum. Neden diye düşündüm kaç gündür? Sanırım ne yapmam gerektiğini bilmediğim için, sen zaten adım adım uzaklaşırken birden çıkıp gitmemene sebep olmamak için...
kimseyle konuşamıyorum, sen de konuşmuyorsun, ben habire yazıyorum yazıyorum... Garip belki ama sustukça için şişiyor, bi'tek yazmak iyi geliyor. Bir de bana "aç okuyalım" diyorsun ya, yüzümdeki acı gülümsemeyi farketme diye nasıl cevap vereceğimi şaşırıyorum.
Konuşamazken nasıl oku derim ki? Daha iyi mi anlatacak yazdıklarım hissettiklerimi?
Off gece gece kaçtı uykum, sabaha kadar düşün dur. Ne boş iş oldu bu bana son günlerde, hep aynı çıkmazı düşünüp duruyorum....
Artık eski ben olmak istiyorum yeniden, sen de eski sen... Herşey!!!! Ben yine aynı benim, masum görmesen de hala masumum! aç bak içime değişmedim ki!
2 Haziran 2012 Cumartesi
Çabalıyorum... Acaba çok mu kolay görünüyor yaptıklarım? bu şekilde olmasını istediğimi mi zannediyor acaba? Daha önce yaşamadığım bir şeyi istemeden, istemediğim şekilde yaşıyorum ve suçlanıyorum. Kızmıyorum ama kırılıyorum... Bana böyle davranılmasını haketmiyorum. Ben alelade bir insanmıyım ya???
Çabalıyorum.... Acaba çok mu kolay görünüyor yaptıklarım? bu zaman kadar yaptıklarım silinip atılabilecek şeyler mi?
Çabalıyorum...Ama beyhude gibi geliyor... Kalbim mengeneyle sıkıştırılıyor. elim kolum bağlı. Çabalıyorum, çabalıyorum ama....
Çok mu kolay sanıyorsun benim için? Senin için alelade bir olay ama benim için değil, hatta böylesi hiç değil...
Çabalıyorum.... Acaba çok mu kolay görünüyor yaptıklarım? bu zaman kadar yaptıklarım silinip atılabilecek şeyler mi?
Çabalıyorum...Ama beyhude gibi geliyor... Kalbim mengeneyle sıkıştırılıyor. elim kolum bağlı. Çabalıyorum, çabalıyorum ama....
Çok mu kolay sanıyorsun benim için? Senin için alelade bir olay ama benim için değil, hatta böylesi hiç değil...
1 Haziran 2012 Cuma
Daha çok istiyorum küçük kalmış olmayı bugün, her şey çok kolaydı o zaman.... Sadece düşünce acırdı canım, istediğim oyuncak alınmayınca kırılırdı kalbim. Gece kabus gördüğümde korkardım sadece... Ne olacak ki babamın yanına gider huzurlu uykuma devam ederdim.
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra yanlış yapıp onları kaybetme korkusu duyuyorum...
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra hatalar yapıp acısını yine ben yaşıyorum...
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra ne olduğunu anlamadan kalbimin kırıldığını hissediyoruım...
İşte bu zamanlarda -ve şimdi- yok olmak istiyorum. Sevmiyorum ne yapacağımı bilmemenin telaşını yaşamayı, hiç birşey kolay olmayacak mı artık? Niye ettiğim dualar kabul olmuyor? Niye sürekli bir sebep çıkıyor içimi acıtan. Nieye çözüm bulmaya çalışırken beynim patlayacak gibi oluyor. Neden bana yardım etmiyorsun?
Neden karşımdakiler benim baktığım gibi bakmıyorlar olaylara, neden benim açık olduğum kadar açık olmuyorlar??
Uyumak istiyorum, geçsin bitsin gitsin istiyorum, olmamış olsun istiyorum, unutulsun istiyorum, unutmak istiyorum ve hiçbir şey değişmesin istiyorum...
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra yanlış yapıp onları kaybetme korkusu duyuyorum...
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra hatalar yapıp acısını yine ben yaşıyorum...
Şimdi kendime bir hayat kuruyorum ve bu hayata sevdiğim insanları dolduruyorum, sonra ne olduğunu anlamadan kalbimin kırıldığını hissediyoruım...
İşte bu zamanlarda -ve şimdi- yok olmak istiyorum. Sevmiyorum ne yapacağımı bilmemenin telaşını yaşamayı, hiç birşey kolay olmayacak mı artık? Niye ettiğim dualar kabul olmuyor? Niye sürekli bir sebep çıkıyor içimi acıtan. Nieye çözüm bulmaya çalışırken beynim patlayacak gibi oluyor. Neden bana yardım etmiyorsun?
Neden karşımdakiler benim baktığım gibi bakmıyorlar olaylara, neden benim açık olduğum kadar açık olmuyorlar??
Uyumak istiyorum, geçsin bitsin gitsin istiyorum, olmamış olsun istiyorum, unutulsun istiyorum, unutmak istiyorum ve hiçbir şey değişmesin istiyorum...
İçim acıyor... Nasıl yaptım ben bu hatayı? Nasıl kendime sahip çıkamadım? Nasıl bu kadar kontrolsüz olabildim?
En son kaybetmek istediğim kişinin adım adım uzaklaştığını seyretmek istemiyorum... 3-5 dakikalık bi hatanın sonucunu,cezasını yaşamak istemiyorum. Neden sevdiğim şeyleri kaybetmek zorundayım? Neden herşey olduğu gibi güzel, masum kalamıyor? Aslında ben hala eskisi kadar masumum, sen de...
Anlatsam da inanmayacak isteyerek olmadığına... Ama istemedim ki! Zamanı geri çevirme şansım olsa herşeyimi verebilirdim şu an.
Ya da beni gerçekten dinleyeceği bilsem, ya da konuşabilsem geçip karşısına " Ben bunu isteyerek yapmadım, senin için de öyle olduğunu biliyorum. Tamam oldu bitti. Ama bunlar bana bakışını değiştirmesin, beni yine eskisi gibi gör, eskisi gibi bak, beni yine eskisi gibi düşün" demek isterdim. "hayatımda senin gibi kimse olmadı, hem hiç birşeyim hem herşeyim olan. O kadar çok seviyorum seni, benim için o kadar değerlisin ki herşeyi geri de bırakmak istiyorum.".
ama olmayacak biliyorum, ben yapsam da o artık hiç birşeyi eskisi gibi görmeyecek, gidişini izlemek de istemiyorum....
Nolur bi' çıkar yol bul bana, n'olur...
En son kaybetmek istediğim kişinin adım adım uzaklaştığını seyretmek istemiyorum... 3-5 dakikalık bi hatanın sonucunu,cezasını yaşamak istemiyorum. Neden sevdiğim şeyleri kaybetmek zorundayım? Neden herşey olduğu gibi güzel, masum kalamıyor? Aslında ben hala eskisi kadar masumum, sen de...
Anlatsam da inanmayacak isteyerek olmadığına... Ama istemedim ki! Zamanı geri çevirme şansım olsa herşeyimi verebilirdim şu an.
Ya da beni gerçekten dinleyeceği bilsem, ya da konuşabilsem geçip karşısına " Ben bunu isteyerek yapmadım, senin için de öyle olduğunu biliyorum. Tamam oldu bitti. Ama bunlar bana bakışını değiştirmesin, beni yine eskisi gibi gör, eskisi gibi bak, beni yine eskisi gibi düşün" demek isterdim. "hayatımda senin gibi kimse olmadı, hem hiç birşeyim hem herşeyim olan. O kadar çok seviyorum seni, benim için o kadar değerlisin ki herşeyi geri de bırakmak istiyorum.".
ama olmayacak biliyorum, ben yapsam da o artık hiç birşeyi eskisi gibi görmeyecek, gidişini izlemek de istemiyorum....
Nolur bi' çıkar yol bul bana, n'olur...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)