19 Aralık 2013 Perşembe

ne kadar gereksiz yere destek olmaya çabalamışım beş para etmez insanlara... şimdi şimdi anlıyorum. artık değer verdiğim insanların yanında olmaya çabalıyorum. hak etmeyene selam bile vermeye gerek görmüyorum.

27 Kasım 2013 Çarşamba

yanlışı yazarken buldum

Yanlış giden bir şeyler var, ne olduğunu bilmiyorum ama var.
 Çok mutlu olmama gerek; ailem sağlıklı ve her daim arkamda, sonsuz bir mutlulukla olmasa da severek geldiğim bir işim var, derdimi anlatabileceğim arkadaşlarım var... hah işte burada sorun. Varlar var olmasına da ya olması gerekip de olmayanlar yanımda. işte onlar problem... Tamam iyilik yapıp karşılığını bekleyenlerden değilim ama bir insana hayatımı açıp her kötü anında elini tutup başını omzuma yaslatıyor, her mutlu zamanında sevincine sevinç katmaya çalışıyorsan ondan da bir şeyler bekliyorum haliyle... Ama öyle olmuyor, insanlar sadece almayı seviyorlar; hem de çok...
Ve bu hikayedeki insanlar beni garip bir mutsuzluğa sürüklüyor, öyle süregelen bir mutsuzluk değil, dalga dalga... bir anda kıyıya vurum kumdan kaleni bozan bir dalga gibi...
Bir Hocam zamanında " insana bir şeyler anımsatan bir tat, bir doku, bir kokudur." demişti. Tam da bu durum oluyor. Çok mutluyum, kahkahalar, gülümsemeler...derken bir anı geliyor aklıma benzer... Şu anda yanımda olmayan insanlarda.Sonra durgunlaşıyorum.  Hani şiddetli bir yağmur sonrası garip kasvetli bir gökyüzü olur ya öyle hissediyorum içimi.
Bu kadar çokmuş gibi bahsediyorum ama bu insanlar bir elin parmaklarını geçmez. Geçmez ama bana bunu yapıyorlar. Sanırım çok değer verdikçe çok çok kırılıyorsun...

20 Ekim 2013 Pazar

büyük değişiklikler gerekli bana. Bazı şeyleri arkamda bırakıp gitmek, yeni yollar açmak... Ama sadece "istiyorum", bir türlü adım atamıyorum...

11 Ekim 2013 Cuma

mut(lu-suz)luk

Bazen hüzünden, acıdan beslendiğimi düşünüyorum. Sanki canım acıyınca beynim teyakkuzda çalışıyor. Her şeyi daha çok düşünüyor, daha çok görüyorum. Mutluluk bir nevi sarhoşluk hali benim için; geçtiğim yollar çiçeklenip mutlu müzikler çalıyor arka fonumda.


hüzünlü küçümenin ayakları yere daha sağlam basıyor, dünyaya daha gerçekçi yaklaşıyor. Gerçekte ne çiçekler hep rengerank kalıyor, ne de mutlu müzikler bitince yenileri başlıyor...
Ama olsun mutlu halimi her zaman daha çok seviyorum....
O zaman hep bu şarkıyı duyalım;

Lucky-Kat Edmonson

23 Eylül 2013 Pazartesi

İnsanların dengesiz davranışlarına anlam veremiyorum. Özellikle 30 yaşına gelmiş insanların.
insanın bir  gece önceki tavırlarının bir sonraki gün başka insanların yanında farklı bir tavra dönmesi ne demek oluyor ki.Anlayamıyorummmm...
Einstein haklı,
Hayat düşünenler için komedi, hissedenler için facia..

Edit:Ama hissederek düşünmek bi başka :(

9 Eylül 2013 Pazartesi

Değişmeyen Tek Şey...

Oradan oraya savrulup duruyorum şu son bir haftadır. Neden mi?
Başımdaki insanların egemenlik, güç savaşı yüzünden. Kendilerini tatmin etmek için benle uğraşma yolunu seçtiler. Değişim benim için ama tek bir söz söyleme hakkım yok bu değişimde. Tamam hayatımı çok ciddi derecede etkilemiyor bu değişim belki ama diğerlerinin minyatür bir örneği sadece... Hayatımı değiştirecek de olsa söz hakkım olmayacaktı demek ki!
Derler ya "değişmeyen tek şey değişimdir.". Yalan! Değişmeyen tek şey güç sahiplerinin hep daha fazlasını isteyip, karşındakini yıldırmaya çalışması ve bu uğurda ezdiklerini umursamamasıdır.
Yolunuz açık olsun amcalarım,teyzelerim...

5 Eylül 2013 Perşembe

Helal Olsun...

Şu yaşımda benim le uğraşmaya çalışan babam yaşında adamlara...
arkamda durmayan patronuma...
karşımda durup sonucu söyleyemeyen patronuma ve diğerlerine...
hitap yeteniğiyle beni büyüleyen(!) üst yöneticilerime...
Şirketin şöforünü benden daha önemli göre yöneticiye...
ve daha nicelerine....

20 Ağustos 2013 Salı

bir kere de küçükken yaşamıştım ben bu buhranı

sanırım ilkokul birinci sınıftaydım. En yakın arkadaşım Ece'nin ailesinin tayini çıktı ve taşınacaklarını söylediler.
O gece ilk kez uyuyamadığımı hatırlıyorum. En yakın arkadaşım gidiyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.
bundan sonra yıllarca çoğunlukla giden taraf olmakla beraber kalan taraf da oldum ve o duyguyu yaşamadan atlattım hepsini, ta ki geçen haftaya kadar... şu anda 28 yaşına yaklaşıyorum ve 7 yaşımdakiyle aynı korkuyu hissediyorum.
iş yerim oldukça garip bir insan topluluğu. işe alımda gerçek bir guru olmalılar ki bunca insanı bir araya toplamışlar diye düşünürüm hep.
Ve bunların içinde iki elimin parmağıyla sayabileceğim kadar az sevdiğim insan vardır.
Şimdiyse onlardan biri iş değiştirip İstanbul'a gidiyor... bir süredir istiyordu ancak bu kadar kısa sürede sonuçlanmasını beklemiyordum.
Ailemle tatildeyken görüşmeye gitti, görüşme saatinde aradım ve "gidiyorum" dedi.
İşte o anda yedi yaşındaki küçümen geldi içime oturdu. Aynı korku aynı çıkmaz sokak koşusu başladı içimde. Bir yanım onun mutluluğu için gitmesini isterken bir yanım benim için burada kalmasını istiyor. Çünkü bana bir dost, aile, dayanak, sığınak olmuştu. Kimseye söyleyemediklerimi söyleyebildiğim 3-5 kişiden içinde geleni ve ben onu da kaybediyorum. tamam kaybetmek değil ama 3 dakika uzaktaki evinde olmayacak artık. akşam gidip nargile yakıp, buz gibi biralarımızı içerek sohbet edemeyeceğiz. Ama gittiği yerde daha mutlu olacak, yeni bir alana girecek ve onu bu daha mutlu edecek.
offf ikilemler ikilemler... onu üzmemek için çok fazla bir şey söylemek istemiyorum ama gitmesine de çok üzülüyorum...
çık içimden 7 yaş küçümeni çık!!!

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Nasıl başlamam lazımdı benim bu işlere?

o kadar uzun zaman olmuş ki kendimi kapatalı artık bir erkeğe nasıl yaklaşmam gerek hatırlamıyorum. Arkadaşça yaklaşmak değil bahsettiğim... iş yerinde bir çocuk var, herkes aban onla tanışmam gerektiğini söylüyor. ne zamandır aklımdaydı; ben de bir arkadaşıma sordum. kimse hakkında duymadığım kadar güzel şeyler söyledi çocuk hakkında.
şimdi nasıl ulaşacağımı nasıl konuşacağımı bilmiyorum bile. yanına gitsem "dostum naber?" muhabbetiyle başlarım sanırım. hem bu kadar düzgün bir çocuksa kesin birileri kapmıştır şimdiye kadar... belki bana uygun değildir, belki de ben ona uygun değilimdir. Bak, şimdiden su koyuverdim. ne yapayım önce ısınmak lazım konuya...
cidden ya nasıl oluyordu bu işler?

23 Temmuz 2013 Salı

Tüm sorun şarkının olması gerekenden eken bitmesinden kaynaklı

Filmlerde şarkının başlamasıyla hikaye başlar, ritme ayak uydurur ve sonunda şarkını son tınılarıyla sonuca ulaşır ya... Ben de böyle olmuyor işte sorun bu... ya şarkı çok kısa geliyor ya da hikaye erken bitiyor. senkronizasyon bir tutsa her şey hallolacak.

18 Temmuz 2013 Perşembe

benim aklımdan geçenleri yazmış

Birini çok çok üzdüğünüzü aylar sonra anlarsanız ne yaparsınız? Onun canını çok acıttığınızı, onulmaz yaralar açtığınızı ve daha da kötüsü o yaraları açtığınız zaman bunu hiç fark edemediğinizi çok sonra anlarsanız ne yaparsınız? Ve o biri sizin için çok kıymetliyse, en azından bir zamanlar öyleyse? Ve ne yaparsanız yapın telafi edemeyeceğinizi, içiniz de yansa, deli gibi üzülseniz de elinizden hiçbir şey gelmeyeceğini anladığınızda ne yaparsınız? Ne yapabilirsiniz? Hiçbir şey. Tek bir şey dışında hiçbir şey.. Artık mutlu olması için dua edersiniz. Unutmuş olmasını, ona yaptığınız kötülüğü artık aklına getirmiyor olmasını umarak, mahçup bir röntgenci gibi uzaktan uzağa ondan haber almaya çalışıp, mutluluğuyla içinizi bir nebze olsun rahatlamaktan başka hiçbir şey..
http://lidar-kkyy.blogspot.com/2013/07/tesirsiz-parcalar-219.html

15 Temmuz 2013 Pazartesi

şimdi mi aklına gelebildim?

aylar geçmiş, sorunları konuşup halledememişiz şimdi mi aklına geliyorum birden? hiç birşey yokmuş gibi, herşet eskisi gibiymiş gibi devam mı edeyim? Yapma bu kadar haksızlığı yapma bana!!! bunu olsun hak etmediğimi düşün, bunu...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Hep yanlışları buluyorum sonra kendime doğru nerede diye soruyorum...

Ya benden adam olmaz... olmaz işte...gidiyorum en boktan adamı buluyorum, sonra "olmuyo yaa". olmaz tabi... dön bi bak adam adam mı diye... sonra çabala, olmayacağını bile bile niye heba edersin kendini? Zordur uğraşmak, emek ister, emeğinin çmöpe gideceğini bile bile neden ister ki insan hala onu?
kolay cevap aslında; olsun diye...
Ama olmayacaksa olmaz...olmuyorsa olmaz, zorlama işte!!!
en garantisi basıp gitmektir hayatından ya da göndermek...
Sonra çevrendeki adam gibi adamları hep arkadaş mı bellemek zorundasın, yapma bunu da yapma herkes senin arkadaşın olmaz zorunda değil. Sende herkese potansiyel gibi yaklaş...
Yapamayacaksın değil mi?
tamam tamam git otur yerine bugünü hallettin yarına Allah kerim...
Ama senin yolun yol değil...

8 Temmuz 2013 Pazartesi

ne özlenir ki zaten...

İnsanı özlersin, sohbetini özlersin de nefes alış verişini duymayı özler misin ya? Gece gece uykumu böldü bu özlem... ve ben özlemekten nefret ederim!!! Yıllar geçmiş ne diye aklıma bu gelir ki? Ne diye gece gece aklıma bu gelir?
Bu sorularla zaten uykum kaçtı sonra da,o saat bu saat hala cevap arıyorum; yüzünü bile hatırlamadığın bir insanın nefesini neden özlersin?
Özler misin?

7 Temmuz 2013 Pazar

zaman kapsülünü taştan oysalar, içine de beni koysalar...

Ne güzel bir beş gün geçirdim!!!! hiç bitmesin istedim, gerçekten bitmesin ve ben buraya dönmeyeyim...
Ama bitti ve ben yine ofisimde bilgisayarın karşısında oturuyorum, bronz tenimle:)
arkadaşlarımla atladık Marmarise gittik... çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi... ve maalesef pazar.
bitmesin istedim ama bağıra bağıra sonu geldi; "yine gideriz" tesellileriyle geri döndüm kürkçü dükkanına...
Mayıs Sonu '13

3 Temmuz 2013 Çarşamba

İşaret

Bazen acılar geçmeyecek sanırsın en yakın zamanda kor haline geleceğini bile bile. Derin bir hazzı vardır aslında bu duygunu sana yaşadığını hissettiren. Kalbinin göğüs kafesinde sıkışması bile yaşadığını hissettirir insana. iyidir bu; bir gün bunların da geçeceğinin yegane işaretidir...

1 Temmuz 2013 Pazartesi

İçimi Dökmek İstiyorum Artık

"Allah senin belanı versin" diye haykırmak istiyorum yüzüne! ayağımın altına alıp tekmelemek... saçlarını çekiştirmek...canını yakmak istiyorum. bir yandan çok mutlu olmanı isterken bir yandan da için acısın istiyorum.
Beni üzdüğün kadar sen de üzül istiyorum... uyuyama, yiyeme, içeme... için acısın, boğazında düğümlensin benle ilgili duyduğun şeyler...
beni artık üzeme
üzeme...

11 Haziran 2013 Salı

yaralar....

Bitti sanıyorsun, geçmişte kaldı. Hatta Hatırlamak için zorlamak zorunda kaldığın da oluyor kimi zaman. Ama yalan bunlar! hiç olmadık yerde karşına çıkıyor, hiç umulmadık zamanda.
Mesela tam ütü yaparken, gömlekten yayılan kokuyla, gece yıldızları izlerken kayan bir yıldızla, yerde rüzgarla sallanan çimenle... hiç zamanı olmayan zamanda hatırlatıyor kendini. Tam de " iyiyim" dediğinde yokluyor o sızı. " emin misin? İyi misin gerçekten" dermişcesine.
Tam denize taş atacakken mesela, bir anda geliveriyor. Elin kolun daha taş kesiliyor elindeki taştan, ne iniyor ne de kalkıyor. Kek yaparken en sevdiği koku burnuna gelince kek kalkmıyor çırpılmaktan...
Bu hep böyle gidecek sanırım, o yara hep kabuk bağlayıp yeniden kanayacak. tam iyileşti derken dikiş yerlerinden patlarcasına açılacak yeniden... kim bilir belki yeni yaralar kifayetsiz kılana kadar var olacaktır ancak.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Hiç gitmez o sahne gözümün önünden...

Çok küçüktüm daha, 14 yaşında tüm hayatımı ellerime almam gerekiyordu. Şimdi o yaşlardaki çocuklara bakıyorum da gerçekten küçük olunacak bir yaşmış o yaş...Sınavım iyi geçmişti geçmesine ama yine de "yatılı okumak" kavramını sınav sonucunu bilgisayarın piksel piksel görüntüleri arasında gördüğüm  zaman kavradım tam olarak... Kazandınız!!!
Gidecektim, evimi, annemi,babamı, kardeşimi, arkadaşlarımı, onu...bırakıp gidecektim...Belki geri dönülmez mesafeler değildi ama her zaman göremeyecektim...
Şimdi bakınca o'nun dışında hiç bir şeyin yanımdan gitmediğini anlıyorum...O mu? Bazen artık yüzünü bile hatırlayamıyorum...
Neyse, 2 ay sonra okula gitmem gerekiyordu. Oldum olası huyumdur; eğer yaptığım takdirde canımı sıkan bir durum varsa pek düşünmeme üzerinde, aklıma geldikçe olmadık işler yaratır onlarla ilgilenirim. tam 2 ay bunu yaptım. Annem, Babam okula götürmem gerek eşyalar, orada ihtiyacım olabilecek ıvır zıvırlar, banka kartı, telefon şudur budur uğraşırken, ben bunları görmezden geldim. Gitmek istememek değildi bendeki, şimdi anlıyorum ki sadece korkuymuş bu.
Evet çok korktum. Son gece annem valizimi hazırlarken de çok korktum, babam o sabah arabayı çalıştırdığında da... Okulun tabelasını gördüğümde... o zamanı hatırlamıyorum bile, ilk 4-5 günü hatırlayamadığım gibi....
yola çıktıktan 4-5 saat sonra okula gelmiştik. O yolculuğu da hiç hatırlamıyorum. Okula girdik, annemle yurda çıktık. Ayrıntıları değil ama annemi hatırlıyorum, İlk önce demir ince dolabı sildi, özenle örtüleri yerleştirdi önce sonra eşyalarımı... Bana dolabı en ergonomik şeklide kullanabilmem için bir sürü farklı alternatifler geliştirmişti. Sonuçta deneyimliydi annem, o da yatılı okumuştu.
sonra dışarı çıktık, Acaba o gün şehri gezdik mi bilmiyorum, hatırlamıyorum. Kapının girişindeki nizamiyede olduğumuzu hatırlıyorum annemlerle... herkesin gözleri nemli...herkesin omuzlarında dağlar... Kardeşim beraber büyüdüğü, abladan çok annemsi duygularla yaklaştığı varlığını bırakmak zorundalığın sersemliğinde...Annemle babamı söylemeye bile gerek yok, ne kadar zor olduğunu daha sonra anlatmış olsalar da bana, anlatmasalar da biliyorum... Gözlerinde belliydi ikisinin de... Hem geleceğim için bunu yapmaları gerekiyordu, hem de yapmak istemiyorlardı...
bir kaç dakika sustuk nizamiyenin önünde araba rölantide çalışırken... Babam gözlerime gözlerime bakarak- sanki yalan söylerim diye emin olmak istercesine- "küçümen" dedi " şu anda,şimdi her şeyi toplayıp gidebiliriz, şimdiki okuluna da devam edebilirsin, sadece iste, söylemen yeter, hemen toplarız her şeyi,  gideriz istersen..." daha ne kadar sürdü konuşması bilmiyorum. Hiç gitmez o sahne gözümün önünden. Fikir sormak değildi belki de bu, ikna etme çabasıydı.
Babam konuşurken arkamı döndüm, kötü yapılı okul binasına ve apartman bozma yurduma baktım... " kalmak istiyorum baba" dedim sadece. Sanırım babam o zaman kadar sürdürmüştü konuşmayı.. "Gidelim" dememişti, diyememişti ama "gidelim" demem için dakikalarca dil dökmüştü. Babam hep böyledir, eğer duygusallaşacak konular konuşuluyorsa duygusallaşmadan halletme yolunu arar. Bunu da o gün öğrenmiştim.
"tamam" dedi babam. Annem o dakika ağlamaya başladı. Sarıldık, öpüştük, hepsiyle vedalaştım. İşte o dakika da güçlü olmam gerektiğini öğrendim. Artık hayatım benim ellerimdeydi ve ben sağlam durmak zorundaydım.Hiç ağlamadım annemlerle vedalaşırken, babam bile ağlarken hiç ağlamadım...onları teselli etmeye bile çalıştım. Şimdi o kadar güçlü durabilir miyim bilmiyorum.... Ama o zaman ağlamadım. Annem ağlarken ağlamadım. Yazarken bile gerçekçi gelmiyor şimdi.
Arabaya bindiler uzaklaştılar, el sallarken de ağlamadım hiç... Daha sonra öğrendim ki annem eve gidene kadar ağlamış...Kardeşim odasında uyuyamamış günlerce ben yokum diye...Ama ben o zaman ağlamadım hiç...
El salladım, araba gözden kaybolana kadar el salladım...Sonra rakamı dönüp yurda doğru yürümeye başladım, o zaman dolmaya başladı gözlerim. yaşlar biriktikçe, görüşüm buğulanıyor ama ben inatla silmiyordum onları...Ağlamıyorum çünkü ben, ağlamıyorum!!! 100 m yoktur yürüdüğüm mesafe ama bitmek bilmedi. Ve ben hala ağlamıyordum(!). evet ağlamıyordum, çünkü gözyaşı falan silmiyordum. kendi kendime "tamam" dedim "artık sağlam dur,Büyümek zorundasın". Odama çıktım, yatağıma oturdum. belli belirsiz kesitler var aklımda, fotoğraf karesi gibi. Sonra... Sonrası 4 gün sonra, perşembe o zaman kadar hatırlamıyorum bir kaç kesitten fazlasını.Hatırladığım zaman ise farkında olup şaşırdığım tek şey vardı: demek ki insan 4 günde büyürmüş... Belki 4 günde, belki 1 günde bilmiyorum. Ama ben o gün büyüdüm bunu biliyorum.

10 Mayıs 2013 Cuma

Aslında Çok Kolay Olabilir(di)

içten ol, samimi bulsunlar,
anlayışlı ol, açık olsunlar,
açık ol, açık olsunlar,
şeffaf ol, doğru bilsinler,
çalışkan ol, başarılı desinler,
minnetli ol, yardım etsinler,
sevgiyle yaklaş, gülümsemelerini versinler,
gülümse ki, içini görebilsinler...
gözlerini bakarak konuş, dinlendiklerini bilsinler,
Değer ver ki, arkandan gelsinler,
saygı duy, hak ettiklerini anlasınlar(gerekene tabi),
sen sen ol ki seni bilsinler...

7 Mayıs 2013 Salı

güzel günler olmalı

Güzel günler yaşamalı insan;
sabah kalktığında birsinin sıcaklığı olmalı sırtında, ellerinde...
en huzursuz anlarda bile başını dayayınca huzur bulacağı kalp atışı bulabilmeli,
simit yerken ucundan tırtıklayan neşeli arkadaşları olmalı,
yataktan gülümseyerek kaldıracak sebebi de tabi.
Ne kadar çok sevdiğini fark etmeli çevresine baktıkça
ne kadar çok sevildiğini de tabi...
birisini aradığında gülümseyerek açtığını bilmeli onun,
ağzı kulaklarında konuşmalı,
şu anda böyle olmamalı yani
böyle olmamalı...

3 Mayıs 2013 Cuma

küçümenin kulağına küpe olsun bunlar...

demek ki neymiş;
insan bin dereden geçer de bir birikintide boğulurmuş,
hiçbir şeye olmaz,  etmez demeyecekmişsin
canım dediklerin canına okurmuş
yapmaz, söylemez demeyecekmişsin,
dost bildiklerin sırtından vurumuş,
düşmez kalkamaz bir Allah bunu bilecekmişsin...
yanında görünen gölge olabilirmiş,
emin omadan güvenmeyeceksin,
2 gün yüzüne gülen 3. gün,
kuyunu kazarmış,
güvenmediğinin ipiyle kuyuya inmeyecekmişsin...

ah be küçümen bunları bilirsin edersin de bir türlü öğrenemezsin,
sen küçükken de böyleydin öğrenemezsen öğrenemezdin...hala aynısın

demekki neymiş,
yaşadıklarından birşeyler öğreneceksin!!!!




30 Nisan 2013 Salı

o sadece vazgeçmeyi bilmiş

Akıllanmıyorum ben...Acaba bunu yapabileniniz var mı? Başkalarına gelince çok mantıklı şeyler söyleyebiliyorum, akıllıca konuşuyorum ama konunun kahramanlarından biri bensem olmuyor bu yaklaşımlar.
Ben yine hata üstüne hata yapıyorum. Aslında bunda bir sorun yok değil mi? Her insan hata yapar...Ama hayır küçümen yapmamalı, doğru davranmalı, doğru söylemeli, üzülse de kırılsa da.... Başkasını kırmamak için yanlış yapabilir,üzülse de kırılsa da... Nasıl olsa o küçümen ona bir şey olmaz.
Karşımdaki 1-2 insan hata üstüne hata yapıyor, bakıyorum hala mutlulular. Demek ki hata yapmak öldürmüyor, süründürmüyor. Ben neden bu kadar kaçıyorum hatadan? Ben de insanım zayıflıkların ve bunlara bağlı hatalarım olabilir, ölmem ya...
söze gelince iyi de bunlar, pratik de bir hiçim....
Can Yücel bir yazısında;
"Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim......
Ne hissettiysem onu söyledim , onu yaşadım... Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım... 
Asla keşkelerim olmadı...
Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım...


demiş ama söyle bitirmiş;
Oysa ben hiç insan kaybetmedim... 
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.."

O zaman hep mi vazgeçmek gerek keşkelerimizin olmaması için ya da  vicdan muhakemesi yapmamak için...

25 Nisan 2013 Perşembe

x-box derler bir gavur icadı varmış

kolum, sırtım, belim, bacağım... her yerim ağrıyor. Hepsinin suçlusu da o!!! x-box derler bir alet çıkarmışlar, buna bir de kinect diye başka bir alet eklemişler. "adamlar neler yapıyor yaa" diyeceniz türden, yemede yanında yat tipinde bir şey çıkıvermiş ortaya.
tam 5 gündür hayatımda oynamadığım kadar oyun oynadım, bilimum yerlerimdeki ağrıları hissetmezden gelip hergün tekrar tekrar oynuyorum... dans, masa tenisi, macera oyunlar, bowling, futbol(daha bunu oynamadım ama...) plaj voleybolu... ne oynamak istersen var. heba olsan da oynamaya devam ediyorsun.
x-box arkadaşımın değil de benim evimde olsa yine tekrar tekrar oynamaya devam ederim... Çok fena çok.. iş olduğu günler bile 01:00'e kadar oynuyoruz. 23 Nisan'ı tatil diye değerlendirip sabah 5e kadar oynadık.
Adamlar neler yapıyor abi yaaa

17 Nisan 2013 Çarşamba

Ne garip şey hatırlamak seni...

Rüya da evlenmiş eski sevigliyi görmek ne beter şeymiş! Uyku mahmurluğuyla zaman mekan kavramı bir anda kayboluveriyor. Nerede olduğunu, ne kadar zaman geçtiğini ya da geçmediği farkedemiyorsun.
Gözünü açtıktan sonra onla ve ondan sonra geçirdiğin tüm zamanlar, yaşanmışlıklar, yaşanamamışlıklar son hızla aklında canlanıveriyor ve sen tavanda rüyanın son görüntüsüyle başbaşa kalıyorsun..
Ne garip şey hatırlamak seni...

16 Nisan 2013 Salı

Korku

Ne kadar çok korkumuz var hayata ve bunlarla başa çıkmamak için bir o kadar da bahane.
Bazen sadece cesaret gerekiyor halletmek için... Cesaret edebilmek. tek bir adım çorap söküğü gibi ilerletiyor süreci. Bezen sökülen şey ruhun da olsa telafisi var hepsinin; yeterki o korku içini yiyip bitirmesin...

8 Nisan 2013 Pazartesi

Bahar gelmişti en son, yine ne bu havalar? Ne güzel çiçekler, böcekler, ben mutlu mesut geçinip gidiyorduk...
Denize daha yaklaştımdiye düşündükçe havalar soğuyor.Allah'ım ısınsın artık havalar da deniz kuşu olayım...

5 Nisan 2013 Cuma

Zor kararlar basit olayların ardından alınıyormuş meğerse; bir bakış, biz söz, ima ya da hareket yeterliymiş yıllardır veremediğin bir kararı vermeye, bir insanı hayatından çıkarmaya...

2 Nisan 2013 Salı

olmuyor

Yok kardeşim! Yok güzel evladım! İnsan değimiyor! değişemiyor!istese de, yanlış olduğunu bilse de... Yani bu kadar zor olmamalıydı şu değişme işi. Kırk kez canını sıksın olay 41 olmayacak de, bir bakıyorsun 50-60 olmuş. Akıllanamıyorum ben. Akıllananı varsa gelsin bana ders versin... Sürekli aynı terane...
Ne zaman akıllı uslu bir insan olacağım Allah'ım... Ne zaman insanların olumlu şeklilleriyle değiştiği mucizesine tanık olacağım?

15 Mart 2013 Cuma

Bahar'a Özlem

Bahar gelsin istiyorum artık... Yalancı bahar değil ama, görünüp beni çiçeklendirip dallarımı kıracak çok insan var bir de bahar yapmasın bana bunu...
Sabah taze çiçek kokuları uyandırsın beni, pencerenin kenarında süzülen güneş gözüme girsin... hafif bir rüzgar yüzümü yalasın sabah balkona çıktığımda...
Denize gidelim arkadaşlarla, sıcacık sularda yüzüp tenimizi yakan güneşten kaçmaya çalışalım... sıcağın mahmurlğunu yaşayalım şezloglarda....
Derken akşam olsun, elimizde biralarımız sahilde oturalım, sessiz sakin... fonda güzel müzikler, ortada koyu muhabbet...  Ailem, dostlarım, hayatım...Huzur

Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...  (N. H. RAN)

Çok özledim...

11 Mart 2013 Pazartesi

Kırgınlık bir ömür sürer Özlemek bir dakika

Özlemek aslında öyle saatler, günler süren bir duygu değil. Anlık, saniyelik... Bir anda geliyor; bir tat,bir doku, bir koku...saliselik bir an günleri,ayları yaşatıyor bir anda... İşte "özlemek" bu.
Gelip geçiyor, gece yatarken yokluğundan sırtının üşümesi, otobüse binerken belinden tutup itmesi,film izlerken elinin tenine değmesi... o anda özlediğini hatırlıyorsun, hissediyorsun.
Ne yapsan kar etmez o zamanlarda; gelse sımsıkı sarılıp sıcaklığını hissetsen geçer ama zaten özlemek zorunda kalıyorsan bunu da yapamayacaksın demektir. Benim gibi birirysen kırgınsın demektir aynı zamanda...
Özlemek geçer zamanla, ya yeri dolar kişinin ya da o duygyuları unutursun. Özlemez olursun...Ama kırgınlık geçer mi ya da unutulur mu?

28 Şubat 2013 Perşembe

içimde açılan boşluk neden?

Aylar sonra geçmiş karşıma soruyorsun; "derdin ne senin?". "dert"? benim derdim? Haklısın aslında benim derdim bu anladım ki senin için dert bile değil. Hiç istemedim karşında ağlaya zırlaya benim için ne kadar değerli olduğunu...Ama içimden geçen ne varsa söyledim. "Özür dilerim" benim kaç aydır yaşadığım üzüntüyü, acıyı, yalnızlığı geçirmiyorki... Anlatmak hayal kırıklığımı, kırgınlığımı yok edip gitmiyorki...
"Ben hep yanındaydım, sadece sen görmüyordun" diyorsun ya bu görmemek değil 'hissedememek'! ben senden hiç birşey beklemedim, istemedim sadece yanımda omanı istedim, hissettiğim huzuru bozmamanı istedim. Sana ilk başta söyledim " ben sana çokalışıyorum, insanları hayatımın içine sokar ailem sayarım, beni kıracaksan git şimdiden" diye... Noldu işte, düşündüğüm başıma geldi; hem dedüşündüğümden daha can yakıcı şeklide.
Kendince sebep bulup, kendi hayatına döndün. Tatile gittin geldin, farklı bi düzen oluşturdun ve küçümen hayatından çıktı gitti... Belki de hiç olmadım hayatında diyorum şimdi de...
Ben bunları böyle düşünmedim diyorsun ya olacak iş değil. Kaç yaşında insanlarız... Hadi diyelim düşünemedin peki görmedin mi? Herkes gözüme bakınca anlarkaen birşeyler olduğunu sen-ki beni en iyi tanıyan insanlardansın- anlayamadın mı?
Artık bunlar önemli sorular değil. Ben asıl karşına geçtiğimde aladım ne kadar kırıldığımı, içimin nasıl acıdığını...
Hala benim için değerli olsan da 'kırgınım' ben!!! bu konuşmakla geçmiyor, anlatmakla azalmıyor... Daha önce hiç bu kadar kırılmadım ve ben şimdi bunu nasıl atalatacağımı -atlatıp atlatamayacağımı- bile bilmiyorum....
Emin ol hiç kolay olmadı ve hala kolay değil...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Düş(ün)meden İlerlemeye çalışmak

Herşey her zaman iyi gitmiyor sonuçta. Sen kendince iyileştirmeler yapsan da süreçte herşey sana bağlı değil ki... o sebeple düş(ün)meden ilerlemek lazım, elden gelen birşey yok diyip kabullenmek lazım, yoksa yel değirmenlerine savaşmış olmaktan başka birşey yok...

6 Şubat 2013 Çarşamba

Tiyatro Sahnesinde Yaşamlar- Tek perde Süre:bir ömür

Aslında hepimiz -kendimiz dahil- herkese oynuyoruz. En güzel hayaleri uyurken kurup, sıcak yastığımızda bırakıyoruz. Gizli köşelere çekilip ağlıyoruz üzüldüğümüzde... Sarhoş olunca sevdiğimizi söylüyoruz, içimizi ancak kontrolsüzken döküyoruz karşımızdakine...Sanal ortamlarda yazıya döküyoruz konuşamadıklarımızı, olmak istediğimiz kişiler gibi davranmaya çalışıyoruz... arkalarından bakarken sarılmak istiyoruz gitmesine izin verdiklerimize...
Belki de kontrollü insan olmak dediğimiz şey uzun oynanan tiyatro sahnesinde yaşamak gibi bi'şey...

5 Şubat 2013 Salı

Hep Güzel Sabahlar Olsun

Şubat'ın 5'i olmuş dışarda masvavi bir gökyüzü ve güneşli bir hava var!!! İnsanın içi çiçek açıyor resmen... Şimdi İş olmasaydı Karşıyaka'dan atlayıp vapura Pasaport'a geçseydim....Vapurda bir sigara yakardım rüzgara karşı, güneş yüzümü yakardı. Martıları izlerdim, unutmazsam simit de alırdım onlar için... müzik çalardı kulağımda; hafif, akustik, yatıştırıcı... ya da Duman dinlerdim, bilmiyorum işte....
Pasaport'ta inince denize döner bir sigaa daha yakardım, bu saatlerde güneş de tam karşımdadır... Uzun uzun yürür, gider güzel bir Türk kahvesi içerdim. Yanında ufak çakıl taşı görünümlü çikolatalar... İnsanları izler hikayelerini düşünürdüm...
Güzel  bir kahvaltı izlerde sonra. Uzun,dolu dolu, kahvaltı sonunda gazetemei alır çayımı yudumlarken gündeme göz atardım.
Ooo zaten akşamüstü olmuş... Artık arkadaşlarım işten çıkmaya başlarlar... Çe gelirdi yanıma. Biralarımızı ve patates kızartmamızı söylerdik. Sonra muhabbete başlar ve geri kalan herkesi herşeyi unuturduk... Çe küçük defterini çıkarır önüme koyardı ben de bugüne dair bi'şeyler yazardım. Yıllar sonra açıp bakmak için...
Sonrasında uzun zamandır çekmediğim kadar huzurlu bir uyku... ve yine güzel bir sabaha uyanma umudu...

4 Şubat 2013 Pazartesi

Alışkanlıktanmış herşey

Alışkanlıklardan kurtulmak, sineye çekmekten ya da atlatmaktan daha zormuş. Meğerse alışkanlıklar yakar oluyormuş artık canını geçen onca zamandan sonra...
İçinde birşey kalmasa da Alışkanlık özletebiliyormuş bir insanı.
Ama bunu farkedince... içi acıyormuş, canı yanıyormuş, kabullemek kalıyormuş geriye...

21 Ocak 2013 Pazartesi

Kim Özlerdi



O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde “onca ayrılığın birinci dereceden failidir” denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse…
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel

Çok Özledim

Ne kadar arkadaşın olursa olsun, ne kadar destekçin olurlarsa olsunlar, mutlu bir iş, güzel bir ilişki bunların hepsi de tam olsun. Yine de ailenin yeri bi başka...
Yine en kötü zamanlarda onlar geliyor aklına ilk, onalr uzatıyor yine elini ihtiyacı olduğunda....
Çok özledim....

16 Ocak 2013 Çarşamba

Yaz Gelmeli Artık

Hava sıcak olmalı, sabah uyandığında günes tepende gülümsemeli. Balkona çıktığında hafif ürpermelisin yatagın sıcağından. Tabi iş falan olmamalı, güzel bir kahvaltının ardından sahile atmalısın kendini...  Kumun sıcaklığı, denizin sesi, yarı çıplak olmanın verdiği haz, etrafta koşuşan minikler de olsun hatta.
Kendini denize atmalısın biraz sonra, yüz üstü suda bırakmalısın, denizin dibini görerek dakikalarca. Sonra... derin bir nefes ve gelsin kulaçlar, taklalar. Kolların kalkmayana kadar yüzmelisin. Baktın mecalin kalmadı, artık vaktidir şezlogda kıvrılmanın. Önce kısa bir uyku, devamında buz gibi naneli limonata ve eşliğinde keyifli bir dost sohbeti...
Aman Allah'ım düşünmesi bile bu kadar keyifliyken ben bu gri havalarda yazın gelmesine nasıl sabredeceğim...

15 Ocak 2013 Salı

Bazen kısa bir kucaklaşma bile ne kadar güç verebiliyor insana... Sanki herşeyekarşı koyabilirmişsin, herseyi sırtlayabilirmişsin gibi...

3 Ocak 2013 Perşembe

zorladıkça gerildi elimdeki ipler,
kopmaz sağlam aramızdaki bağlar dedim,
en sağlam yerinden elimde kaldı
Paramparça
"Zorlama" dediler bana "sadece zorlama..."