29 Mayıs 2012 Salı

Sen de mi çiçeklendin küçümen?

Ahh küçümen anında çiçeklenmektesin yine...  Hep böyleydin zaten.Hele bi' dur, daha ilk güneşte boy vermeye kalkarsan sonrasında gelen ayaz vurur dallarına. Yine çıplak kalır kolların. Bu sıcak, bu güneş yalancı, sadece görünüp kaçacaklar! Ayaz var ardlarında!
Sabret küçümen! Sen nelere sabrettin neleri yıllarca bekledin!! kavuştun kavuşmadın ayrı mesele nihayetinde sabredebiliyorsun... Seni de anlıyorum "yeter" diyor dalların, içinde bahar açmış, dışa vurmalısın değil mi?
Elden gelen birşey yok sabredeceksin küçümen, sabredeceksin... Hatta öyle sabretmelisin ki sonu selamet olabilsin.

Seninle Olmanın En Güzel Yanı


 

"Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek…
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana… Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek… Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak… Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi… Isırmazdım dilimin ucunu… Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda… Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize… Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki…
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…”

CAN YÜCEL

:) :) :)

Güne güzel uyanmak şahane!!! Devamı da güzel gelirse yeme de yanında yat :)
Lütfen güzel gelsiiiiin...

27 Mayıs 2012 Pazar


Hayatı renklendiren bizler miyiz? Siyahları, beyazlar, pembeleri biz mi bezıyoruz günlere? tobnları bizmi belirliyoruz yoksa elimize günlük verilen karteladan ne varsa kullanıyor muyuz? ikisi de çok olası.
o zaman bir insan nenden kaamsar renkler kullanmak istesin ki? ya da gelen kartelada neden üzüntü renkleri olsu ki?
Acaba  herşey elimizde olmasaydı yahut renklerin tonunu değştirme sansımız olsaydı mesala koyu kırmızı değil de toz pembe daha mı az acıtırdı canımızı?
cevabını bulamıyorum çünkü renkleri neyin belirlediğini bir türlü anlayamıyorum.
belki de illa birini seçmem gerekmiyordur belki karteladaki renklendirme de benim elimdedir?
Sanırım daha çok beyaza ihtiyacım var...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Aşk Çıplak Gezer



Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
İnsanların kat kat sarındıkları, her bir katın diğerini gözlerden sakladığı, birbirine benzemeyen ve rengarenk tüller gibi o anda ruhlarında esen rüzgara göre yer ve renk değiştiren kimliklerinin en üstte kalanını görürüz biz ve aşk, keskin ve ışıltılı bir bıçak gibi bütün o tülleri parçalayarak en derine iner, inci avcılarının ustalığıyla, o derinlerde istiridyeler gibi kendi üstlerine kilitlenmiş gizli kutuların kapaklarını açar, uçarı bir çapkınken sevecen bir adam, oynak bir kadından sadık bir eş, ürkek bir genç kızdan tutkulu bir yosma çıkartır ortaya.
Ve aşk çıplak gezer.
İnsanlar nedense en çok kendi derinliklerinde gizli olandan korkarlar, ama merak da ederler korktukları şeyi, merakla korku birbirine karışır., kendi içlerine doğru bir adım atıp sonra geri çekilirler. Hem derinliklerindekini gizlemek için tüllerine sarınırlar hem de tüllerini parçalayacak bir çıplak ararlar.
Sevmeden sevilmeyi istemelerinin asıl nedeni budur, sanırlar ki sevmeden sevilirlerse eğer, tülleri parçalanmadan derinliklerde saklı olanlar gözükür onlara, kimseye göstermeden kendileri görebilirler orada olanları ve böyle düşünenler hep yanılırlar.
Aşk çıplak gezer çünkü ve bir bıçak gibi parçalar tülleri ve aşka dokunmak için soyunmak gerekir.
'Beni bırakma' diye inlemek, orospunun içindeki sadakati, azizenin içindeki oynaklığı ortaya çıkarmak, çapkının sevecenliğini, cesurun korkusunu, yiğidin telaşını, akıllının şaşkınlığını, güçlünün zaafını ele vermek gerekir, görünmeyenin görünür olmasına, dokunulmayanın dokunulur kılınmasına ihtiyaç vardır.
Ve insanlar en çok kendi derinliklerinde gizli olanlardan korkarlar ve en çok korktukları şeyi merak ederler.
Bilmeseler de hissederler ki haz en derinde olanın, gizlenenin hemen yanındadır ve acı hazzın yanında durur, en acıyacak yerdir o en derinde duran ve aşk bir bıçak gibi dokunur oraya ve hazdan acıyı, acıdan hazzı yalnız aşk yaratır.
Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
O kat kat tüllerin altında neler gizli, tüllerin sahibi bile bilmez ve hep görmek ister görmekten korktuğunu.
Aşktan kaçarak aşkı yakalamak ister herkes ve herkes yakalamaktan korkarak aşkı kovalar.
Ve aşk çıplak gezer ve aşka dokunmak için soyunmak, cesareti, gücü, orospuluğu, aklı, bilgiçliği, tecrübeyi, yiğitliği, oynaklığı birer birer atmak gerekir.
Aşka dokunan herkes yangına dokunmuş gibi dehşetle çeker elini önce, parçalanan tüllerinin ruhunu darmadağın eden depreminden kaçmaya uğraşır, hastalanmış bir çocuk gibi tüllerine sarınmaya çabalar, inkar eder her şeyi, 'bu sadık kadın ben değilim' der, 'bu ağlayan erkek ben olamam' ve aşka dokunan herkes kaçmaya uğraşırken bağlanır aşka, en derinindekine usulca alışır sonunda, sever kendi içindekini aynı aşık olduğunu sevdiğini gibi.
Aşk, kendisine olduğu kadar kendi derinindekine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun, kendi çıplaklığına da tutkunsundur artık, kendi çıplaklığını da seversin bir başkasını severken.
Sonra çıplak yerinin acıdığını hissedersin, özlemin sarsıntısını, kıskanmanın kavuruculuğunu, tüllerine sarınmışken duyduğun özlemlere ve kıskançlıklara hiç benzemeyen yeni duygular olarak yaşarsın.
Ve aldığın hazzın başka hiç bir hazza benzemediğini keşfedersin.
Aşk çıplak gezer.
Aşka dokunmak için soyunmak, bütün tüllerinin parçalanmasına razı olmak gerekir.
Görmekten en çok korktuğunu, en derinindekini görürsün.
Ve aşık olduğunda, bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini.
Hazla ve acıyla kavrulmayı öğrenirsin.
Ve aşıkken çırılçıplak gezersin.
Yalnızca aşıkken kendini çırılçıplak görürsün, gördüğünden korkup gördüğünü severek.
Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursun ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını.

Ahmet Altan

25 Mayıs 2012 Cuma

bir arkadaşımla konuştuk, ruhum daraldı. O birşey yapmadı ama söyledikleri o kadar doğruydu ki karşılık bile veremedim. Neden mi? Çünü şunu farkettimki ben bile bile yanlışa gidiyorum, onu yaparken sadece "şimdi"ye bakıyorum "ileri"ye değil. "şimdi" mutluyum, iyi güzel ama "ileri"ye gitttiğim zaman mutsuz oluyorum. Sonra da benim payıma düşen unutmak oluyor. Daha doğrusu unutmaya çalışmak...
birşeyi hatırlamak o kadar kolay ki; bir tat, bir doku, bir koku yeterli. Anında binlerce anının içinden fırlayıp gözlerinizin önünde beliriyor, unuttum sandığınız. Ama unutmaya çalışmak sancılı, sen çabaladıkça karabasan gibi hatırına yerleşiyor. Hiç alakasız durumdan onu hatırlıyorsun, hele bir de hayatında büyük bir yer kaplayan şeyi unutmaya çalışmaksa yaptığın... İmkânsız. "Unutmak" diye birşey yok, hele hele "unutmak istediklerimizi unutmak" diye bir şey yok. Sadece önüne ondan daha güzel olduğunu düşündüğümüz anıları perdeliyoruz ama en ufak rüzgarda yine arkada beliyor.
unutmak diye bir şey yok sadece unutmaya çalışmak var...

Değişik

http://www.youtube.com/embed/cXXqLLHYnTA

Başka türlü bir şey benim istediğim:
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince
Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka..
Can Yücel

insanlar duygularıyla yaşamakan yoruldukları gün herşey daha güzel olacak... Safi akıl! mantıl silsilesi insanlar topluluğu... Doğru olan ne ise o şeklide hareket edeceğiz, herkes mutlu olmak zorunda kalacak: "çünkü doğru şekilde hareket edildi ve böyle olmalı" diyebileceğiz.
İşin içine duygular karışınca doğru ile yanlış arasında sınır çizilemiyor. Nerede durmanız gerektiğini, ne yöne gitmeniz gerektiğini kestiremiyorsunuz. Halbuki kalbe ket vurunca doğru olna ne ise onu yapıyoruz. Evet belki kalbinden geçen o olmuyor ama zaten oa ket vurduk, o artık yok...
offff ne zor şey insan olmak, duygularının olması. hayatı zorlaştıran şeyler mi bunlar tatlı kılanlar mı karar veremiyorum ama acı verdirenlerin buduygular olduğunu biliyorum...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

:)

Yorucu gün bugün  ama nedense gülümsüyorum:) belki de 5'te çıkacağım içindir.
5'te çıkmak pek normal değil benim için... 6'da çıkabilirsem ne âlâ...
Hava Güzel, İzmir cıvıl cıvıl...şimdi bu yorgunlukla atacaksın kendini deniz kenarına- tabi rüzgarlı olacak ama çok değil-, açacaksın biranı yanında midye :)
Bunları paylaşacak 2-3 arkadaşla süper olacak...
N'oluyo küçümen sana içine bahar mı geldi :)

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Bağlanmayacaksın / Can Yücel

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Can Yücel


20 Mayıs 2012 Pazar

Sen istediğin kadar çabala, düşün,taşın... Kimse seni senınonları düşündüğün kadar düşünmüyor...
Belkibirgün öyle biri çıkar karşıma?!?!?

19 Mayıs 2012 Cumartesi

ne yapacağını bilmemenin verdiği telaş, sofrasında boş tabaklar tuzlanan annenin telaşı...
nasıl hareket edeceğini bilmemenin verdiği heyacan, bisikletle yokuş aşağı ilk kez yol almanın heyacanı...
Ve ne olduğunu anlamamanın verdiği belirsizlik, her gece uyumak gibi..

18 Mayıs 2012 Cuma

Bari hava güzel olsaydı. En azından mavi gökyüzü biraz olsun umut verici oluyor.
Ne garip değil mi insanoğlu, herşey yolunda olsa da gönlü yolunda olmayınca geri kalan herşey manasız geliyor... Gönlümün de keyfi yerinde aslında da yorgun sanırım. Aklımi beynim ve ruhumla birlikte...
Gitmem lazım buradan. bir süre sadece, telefon, bilgisayar, mail, iş, arkadaş olmadan... Sadece sevdiğim 1 kişi olmalı ama o da çok konuşmamalı, sessizlikte olmalıyız, sadece varlığı bile yetmeli.
Sadece 3 gün istiyorum fazla değil...

17 Mayıs 2012 Perşembe

Birde "dank" etti kafama, 2 yıldan fazla olmuş seninle oturup 2 kelime etmeyeli. İlk zamanlar bir şeklide götürürüz diye düşündüm ama öyle olmuyormuş, bilemezdim ki... Hiç hayatımdan çıkarmamak için 10 küsür yıl susmuşken, tek bir gecede, hatta 15 dakikada bitti herşey. onca yıl susmak mı çoktu, yoksa 15 dakika mı azdı düşünmek pek işime gelmiyor... Çünkü bu hatada tüm kapılar bana çıkıyor.
o kadar şey götürdün ki benden; inancımı ve güvenimi en başta...
Yoo, yanlış anlama kızmıyorum sana, kendime bu cümleler, sen sadece dinle... Tüm iğneleri kendime batırıyorum, hatalıydım çünkü seni olmadığın gibi görmüşüm. Kimse uyarmadı mı ben mi duymadımbilmiyorum amakafamda sen olmayan bir sen yaratmışım. Sen o 15 dakikada onu öldürdün, sanırım ben gitmene değil de buna üzüldüm... Artık içim acımıyor aklıma geldiğinde sadece, bir sızı...Sonuçta onca yıl var ardımda. Bu sızı iyi geliyor bazen aynı hatayı yapmamak için kurulmuş bir alarm gibi... Her cesaretlendiğimde o çalışyor, ben duruyorum...
Biliyorum ki şu sıralar kendine "hep istediğin(!)" hayatı kuruyorsun. Kötü bir dileğim yok merak etme, aklımdan bile geçirmedim hiç...Mutlu ol sadece...
Oldu...Devam et böyle, hiç durma. Canımı yaktığını göre göre, elimden bir şey gelmediğini bile bile devam et. Sonuçta sen böyle iyisin. Sana olan biten bir şey yok, hatta her zamankinden daha iyisin. İçin nasıl huzurlu olur, nasıl kafanı yastığa koyup uyursun ben böyleyken....
Yok ya...sanırım sorun bende çok düşünüyorum herşeyi, herkesi... Salla biraz, oluruna bırak. Herkes kendi başının çarsine baksın.
Olmuyor ama dayanamıyorum, yine alttan alan herşeyi görmezden gelen ben oluyorum....
Ben ettim...Ben buluyorum...

15 Mayıs 2012 Salı

Kahve Falı

Ay içim bir karamış, bir kararmış, sorma... Ama sonu aydınlık, böyle bir ay doğuyor ki evlere şenlik...

13 Mayıs 2012 Pazar

Annemm...

Sen benim en mutlu en huzurlu yanımsın... Çocukluğumun en güvenli sığınağısın.Ne zaman üzülsem, beni en zayıf zamanımda besleyen  gögsünde buldum rahatı, kalbim acıdığında güzel ellerinle iyileştirdim acıyan yanımı. İlk aşkımın acısında bildim ki senin sevgin herşeyden üstün, herkesten çok. O var dedim, belki hemen onanmadı kalbim ama senin sevgin iyi geldi. Aslında ilk aşkım ağlarken "anne" diye bağırmamdı belki de...
Kızdığında, dilin kızsa da gözlerinin kızdığın için üzüldüğünü gördüm, Doğruyu söyleyeyim hiç üzülmezdim kızdığında...Bilirdim içinden gelmediğini.
Benim canım acısa senin gözündwen gelirdi yaş, ben gülsem senin yüzün aydınlanırdı.
İlk öğretmenim oldun, hem hayatta hem okulda... O kadar çok öğrendim ki senden, "ben" oldum sonunda.
Yıllardır uzağında da olsam her zaman benimle olduğunu biliyorum, sadece bir telefon uzağımdasın gece gündüz, gel desem iki elin kanda olsa buırdasın....
Şimdi ben de anne olmak istiyorum. Senin bizi sevdiğin gibi sevmek istiyorum benden bir parçayı, öğrenmek istiyoruım bize bakarken içinden fışkıran karşılıksız sevginin nasıl birşey olduğunu...
Seni o kadar çok seviyorum ki, bazen kelimer anlatamıyor ne kadar çırpınsalar da...
İyi ki benimlesin, iyi ki benim annemsin, Anneler Günü'n kutlu olsun!!!Seni çok seviyorum...

11 Mayıs 2012 Cuma

Cuma akşamı hiç bitmese istiyorum...

Seviyorum Cumaları...Daha saat 20:30 ama şimdiden akşamolsun ve akşam geçmesin cumartesi, Pazar gelip de Pazartesi olmasın istiyorum. Bitmesin dinlemek, uyumak... Ne güzelsin sen Cuma....

10 Mayıs 2012 Perşembe

Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey yok mu?

birşeyleri elime yüzüme bulaştırmadan duramayacak mıyım ben? heyecanlıyken ayrı üzgünken ayrı dolaşıyor elim ayağım. nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Duygusal davranıp yanlış adım atıyorum, eşzamanlı olarak da pişmanlık duyuyorum tabi... ama serdekuyruğu dik tutmak var. Geri adım atar mıyım? Hayıııır. Sonra ne olur? ben üzülürüm.
Her seferinde aynı şeyleri düşünüp, bir daha böyle yapmayacağım diyorum ama hiçbir zaman böyle olmuyor. İnsan lar yaşadıklarından ders çıkarır, ona göre hareket eder. Sanırımben ben pek dikkatli dinlemiyorum dersimi...

Bişeylere sarılmaya çalıştıkça sen onlar elinden kayıyorsa biryerde terslik vardır. Ya sende ya da sende değil... Hiç farketmez, çünkü sonuç her şeklide seni ilgilendirir.
Keşke kimse üzülmeyecek, kırılmayacak şeklide bir düzen olsaydı şu dünyada, herşey güzel, herkes mutlu...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Horoz Şekeri

Eskiden bunlardan çok vardı artık hiç biryerde görümüyorum. Evden kaçmışım küçükken, 2-3 yaşlarında. Babam bir mahalle bakkının içinde tahta sandelyede horoz şekerine bakıp yalanırken bulmuş beni evden oldukça uzakta. Hala anlatırken güler o halime.
Benim de gözümğn önünde plastik silindir bir kutuda istiflenmiş kırmızı, yine kırmızı plastik çubuklar üzerinde horoz şekerleri...
Gariptir tadını hiç hatırlamam...Ama güzeldir mutlaka yoksa orhan veli kargaları horoz şekeriyle kandırmaya çalışır mıydı?

Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezareti’ne gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!

Önce hayaller mi ölür?

Shakespeare'in bir sözü var:"Önce hayaller ölür, sonra insan.". Bu sözü okuduğumda sanırım ilkokul ikiye gidiyordum. Günlerce zihnimi meşgul etmişti.Çok sevmiştim bu sözü çünkü her gece yatarken hayaller kurardım, herşey hakkında, herkes hakkında...
Çocukluk, sonra unuttum bunu. . Aradan bir kaç ay geçmişti ki bir gece yorgunluktan yastığa kafamı koyar koymaz uyumuşum. Ertesi gece de, bir sonraki gece de... Devam eden günde aklıma bu söz düşmüştü, birden o kadar korktum ki; ölmekten değil, bir daha hayal kuramamaktan. O zamanlar da problemlerimi, sorunlarmıı yaşarken değil de halledince anlatırdım aileme. Onlara da bir şey sormuyorum tabi bu yüzden. Gece uyku vakti gelince hayal kurmak için kendimi zorluyorum, ama zorlama olmuyor... Nihayetinde birkaç gün kadar uyuyamayıp, sonra kendimi hayal kurarken bulduğumu hatırlıyorum , gülümseyerek uyumuştum :) yıll 1993 falan o zamanlar.
Şimdi yıl 2012 ve ben aylardır hiçbirşeyi hayal etmediğimi farkettim... Yatar yatmaz uyumuyorum ama günlük şeyleri düşünmekten birşey dilemeye vakit kalmıyor. O kadar alışmışım ki bu duruma ,içim de korku da yok. Yoktu... şimdiye kadar...
bazen kendimi de anlayamıyorum... Yapmak istediklerimi yapmıyorum inat uğruna. halbuki ne gerek şu iki günlük dünyada, aklına geldiği gibi yaşamalı. Diyorum demesine de öyle olmuyor, toplum, aile, arkadaşlar, iş ortamı derken kendini bir kalıba sığdırmaya çalışıyorsun, zamanla buna alışır da oluryorsun. Sonra bir bakkmışsın ki bulunduğun kabın şeklini almaktasın. İstesen de istemesen de...
İşin kötü tarafı bir süre sonra bu normalara sen de inanmaya başlıyorsun, sanırım alışkanlıktan... bunları yapmak seni mutlu etmiyor ama yapmayınca da eksiklik duyuyorsun.
bütün bu bunalımlar yaşla mı alakalı, yoksa artık tahammül sınırlarımı mı zorluyorum bilmiyorum. Tek bildiğim hayatımda bir şeylerin değişmesi gerekiyor...

8 Mayıs 2012 Salı

off... Nasıl tatlı bastırdı uyku. şimdi sıcakcık yatağımda olsam yastığıma sarılsam uyusam, sonra uyanıp saate bakıp tekrar uykuya dalsam... Ta ki kendi başıma uyanınaya dek...yataktan kalım elime bi kuupa kahver alsam, televizyonun önünde bi yarım saat daha uyuklasam, sonra duşa girsem.çıknca birşeylar atıştırıp, uyuya kalabilirim, değil mi?
şu anda bunları yapabilmek için bir çok şey, feda edebilirim, sonujçta bu ofis sandalyesi pek de rahat değil!!

7 Mayıs 2012 Pazartesi

4 Mayıs 2012 Cuma

Uyandı kadın, doğrulup ruhunu yokladı. Oradaydı gitmemişti kocaman boşluk. Derin bir nefes aldı, yataktan çıktı. Rutinler yine onu bekliyordu. Günün tamamını canlandırdı kafasında. Sonunda tekrar uyuyacağını düşündü, içi rahatladı. Boşluk bi kaç saatliğine olsun gidecekti sonuçta.Gülümsedi; kırık, buruk...
Kendini rutinin kollarına bıraktı...
Uyandı adam, kendini toplayamadan yataktan çıktı. Aynadaki görüntüsünü seyretti; içi rahat, huzurlu... Günün güzel geçeceğini düşündü, gülümsedi. Aynadaki görüntüsünü beğendi gülümserken, daha çok gülümsedi.
Kendini günün kollarına bıraktı...

3 Mayıs 2012 Perşembe

çay,
simit,
fonda hafif bi' müzik (kıpır kıpır),
havada tatlı bi bahar kokusu,
arkadan vuran klimanın soğuk nefesi,
içte burukluk ve bi' şeyleri kaybetmişlik hissi
Ne güzel...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Çok sıkıldım insanların beni hayal kırıklığına uğratmasından. ben bunu yapmamak için sonsuz çaba sarfederken insanların düşünmeden, umursamadan, sonrasını yorumlamadan beni hayal kırıklığına uğratması neden???? Ben mi yanlış yapıyorum bu kadar çabalarken, yoksa onlar mı yanlışlar?

1 Mayıs 2012 Salı

scent of a woman...
kadınlar ne kadar kolay ağlıyorlar... çok kolay bir kadını ağlatmak, küçük zavallı görünüşlü bir hayvan bile yeterli olurken kadınları ağlatmak için, insanlar kalp kırarak, üzerek ağlatmayı seçerler.
Kadınları ağlatmak kolay ama "gerçekten, "içten" ağlatmak zordur. Eğer bir kadını "gerçekten" ağlatıyorsanız, bilin ki gerçekten hayatında önemlisinizdir. onun yüreğindesinizdir...
Çok uzun zaman oldu gerçekten ağlamayalı... Bozuldum mu acaba ben artık? Dugularım mı köreldi? Yoksa hayatımda gerçek insanlar mı yok? Nedenini bilmiyorum ve sanırım öğrenmekten de korkuyorum...

Sır Kutuları

Her insanın hayatında içini kendine bile açtığından daha çok açtığı bir insan vardır en azından. ben şanslı azınlıktanım, bir değiş bir çok kişi var sır kutum olan. Canım sıkıldığında, kafamabir konu takıldığında hemen arıyorum. Kendime bile söyleyemediklerimi onlara anlatıyorum. tamam belki bunlar derdimin dermanı olmuyor her zaman ama her zaman rahatlatıyor beni.
bugün farkettim ki bir tanesi benden kilometrelerce uzakta omlasına rağmen tamamen yanımda... günde kaç kez konuşuyoruz... her derdimi tasamı benimle taşıyor, üzülüyor seviniyor benimle...
Ne kadar şanslıyım ben, ne kadar iyiki varlar, iyi var çe'm....