5 Nisan 2017 Çarşamba

Yürümek

Yürüyorum sürekli.... Maksat hareket olsun diye, sağlık olsun diye, zaman boş geçmesin diye... Ama durup düşününce sadece bunun için olmadığını anlıyorum. o zaman biraz ürkütücü.... kendi yaralarını görmek, yanlışlarından/eksiklerinden kaçtığını fark etmek.
Yürüyorum, koşacak cesaretim yok henüz. İlerlemek her şekilde güzel ama arkamda bıraktıklarım ya peşimden gelirse

28 Şubat 2015 Cumartesi

Nasıl geçti Habersiz...

Bu gün doğumgünüm, bunu biliyoru da sesli olarak "29yaşına girdim" demek biraz sert bir duvara çarpmak gibi geldi. 29 yıldır bu dünyada hayatımı sürdürüyorum, tonla anım, yaşamışlığım, yaşayamamışlığım var. Elime ne geçti üye düşündüm; herkesin isteyeceği bir ailem ve sağlam dostluklarım var. Ama ne demişler "ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar". Ne kadar dostlarım da arkadaşlarım da olsa herkesin kendi hayatı; millet evlenmiş, çocuğa çoluğa karışıyor. Haliyle öncelikler listesinde git gide alt sıralara ilerliyoruz hepimiz. çok haklı nedenlerle yani.
Benim listem hep aynı kalıyor. aşka inanmıyorum( bu bir trip değildir, cidden inanmıyorum), sevgiye inanırım ancak seveceğim birisi yok (kötü deneyimlerim oldu belki de bu yüzden), ne dikili ir ağacım ne de bankada param var. ay sonunu getirmek için çabalayıp duruyorum işe başladığımdan beri.
Küçücük yaşımda başladım hayat nehrinde sürüklenemeye bir çoğu gibi...  İlk önce anasınıfına vrdiler bir 3-4 sene orada süründüm. Çalışan anne- baba çocuğu olmak bu demek zaten; çişini tuvalete yapmaya başladı mı okula gitme zamanın gelmiştir. sonra ilkokul, orta okul... bizim zamanımızda ortaokuldan sonra lise sınavları vardı, ben de girdim. yatılı güzel bir okul kazandım. o saatten sonra hayat nehrinde tek başıma süreklendim ailemi bırakıp. ama hak yememek lazım dedim ya herkesin sahip olmak isteyecei bir ailem var diey. her daim yanımdalar. he daim destekler. Amma uzaktalardı. 
Liseye gelince yatılı okudum 3 sene, Nasıl bir travma yaşamışsam ilk haftam yok aklımda. 14 yaşında ailden ayrılınır mı yaa... otur ananın babanın dizi dibinde, yediğin önünde yemediğin arkanda... olmazdı ama okumak için her zorluğa katlamalıydı. okudum okudum. güzel bir üniversiteye gittim, yine daha çok okudum okudum. mesleğimin mabedi sayılacak bir yere işe girdim.
ne var elimde; zar zor ay sonunu getriğim*- hatta çoğu ay getiremediğim- bir maaş, her gün ayaklarımla değilde görünmek bir güç tarafından sürüklenerek gittim stres manyağı yapan bir işim var.
denebilir ki ne yapıyorsun o zaman ırak git işini!  güzel kardeşim o kadar kolay olsa yapmaz mıyım sanıyorsun. ekmek aslanın ağzında. 
geçenlerde ekşi sözlükte bir yaza demiş ki  "  hayatımın 2/7sinde güzel bir kahve içmek için 5/7sinde eziyet çekiyorum. ". yalnız değilim biliorum :)
neyse ne diyordum; bugün enim doğum günüm. 29 yaşında çalışn bir bayanım. Çok müutluyum. hep gülümserim. ama içim beni dışım seni yakar. ne dikili bir ağacım ne taş üstünde taşım var. nasıl bir ek iş yapsam da biraz para kazansam diye sık sık düşünürüm. şu na kadar bulamadım. güzel arkadaşlarım var. Ama onlarla bile artık derdimi tasamı konuşmaz oldum. çözümsüz şeyleri konuşmamak gerektiğine inanmaya  başlıyorum. hala okuyorum, mütemadiyen okuyorum. ne yapayım ki başka 29 yaşındayım ve hala 18 yaşındakiyle aynı hayatı farklı ortamda yaşıyorum...
iyi ki doğdum!

12 Şubat 2015 Perşembe

Havalar bok gibi! İşler almış başını gidiyor, ne yetişmem mümkün ne de yetişrmek için çabalayacak gücüm var.
İşten çıkıp doğruca evime gidiyorum akşamları planlarlarımla; çamaşırları yııka, bulaşık makinesni çalıştır, 2 parça bi gömlek kazak ütüle, ha bir de yatmadan bi'kaç sayfa kitap dergi falan oku. Sonuç ne; gidip koltuğa gömülüyor, gömülüyorum... sonra bi bakıyorum uyku vakti gelmiş." Zaten o saate kadar da uyuklamışım, hayatta yapamam bu halde iş miş. Neyse kalkıp yatatım, artık işlerle de yarın ilgilenirim... "
Bu günlerce böyle sürüyor...Ne ara o kadar aman geçti anlamıyorum.benim zamanımın mı değeri yok ben mi değerlendiremiyorum. Kış ayındandır diye kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Oldum olası sevemedim erken batışını güneşin(Erken doğuşuna da bayıldığım söylenemez ama neyse). Gün bitmiş gibi geliyor; el ayak ortadan çekilmeli, en sessiz şeklide sadece nefes almak gerekliymiş gibi.
Sanırım ruhum gneş enerjisiyle çalışıyor. Aslında bu şehre gelince "sanırım deniz kokusuyla ruhum canlanıyor" diye düşünmüştüm ama evim de deniz görmüyor ki... Belki denizi görseydim, o çamaşırlar yıkanabilirdi...
Ezginin Günlüğü-Gemi

25 Temmuz 2014 Cuma

huzurlu bir tatil dileği

sadece güzel bir tatil istiyorum. Denize gerek yok, güneşe hafifi parıldasa da yeter, huzur olsun yanı başımda... Sabahları uyandığımda strese sebebim olmasın, gözümü açar açmaz yataktan fırlamak zorunda kalmayayım. Uzun uzun gerinip, odayı dolduran ışığa yavaşça teslim olmalıyım sonra buz gibi su kendime getirmeli beni.
Annem kahvaltıyı hazırlamıştır o saate kadar, elimde çayımla balkonda otururum sonra annemle babamla. Bir süre sonra mayışır kalırım oturma odasındaki koltukta. Sonra annemle alışverişe gideriz. Alışveriş dediysem bahane, maksat hareket olsun.. elimizde birere inik poşetle eve gelir yemek hazırlamaya koyuluruz.
Akşam yemeği balkonda yenir. Birer tane keyif kahvesi yaparım hepimize, bol köpüklü... Akşam insanların arasına karışma vakti der, evden dışarı atarız kendimizi.Kızılırmak kenarındaki kafelerden birine kurulur, semaverimizi söyleriz. Sohbet, muhabbet... Eş dost uğrar masamıza.
Eee.. artık geç olmuştur saat. Eve dönme vakti, yürüyerek eve gideriz. Artık gözlerim kapanıyor uykusuzluktan..
NE kadar normal bir gün değil mi aslında? ama ben buna hasretim...

22 Mayıs 2014 Perşembe

Uzun zaman olmuş yazmayalı,sanırım artık yazmaya takatim kalmıyor; konuşmak daha hızlı daha tepkisel... Bas bas bağırıyorum ne zamandır her şeyi, her şeyi herkese anlatma ihtiyacı duyuyorum. Susmak gelmiyor içimden.O kadar çok oldunuz ki artık, içimde atacak yerim yok bunları.
Evet çok büyük sorunlar, dertler, tasalar değilsiniz ama gönül yorgunluğusunuz.Siz de olmayın işte.
Al işte yazarken bir başkası baş gösteriyor...
İnsanlıktan nasip alamadan mı bu dünyaya düştünüz,...
Sinirleniyorum sonra Küçümen sinirli oluyor adım...
Ya Sabır...

25 Nisan 2014 Cuma

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,hapisteve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elinve saçlarındavakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...İçimde ikinci bir insan gibidirseni sevmek saadeti...Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,güneşli bir rahatlıkve etin daveti:kıpkızıl çizgilerle bölünmüşsıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni,yazamak sana dair,hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,kendisi değiledasındaki dünya...
Ne güzel şey hatırlamak seni.Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:bir çekmecebir yüzük,ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.Ve hemenfırlayarak yerimdenpenceremde demirlere yapışarakhürriyetin sütbeyaz maviliğinesana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Ne güzel şey hatırlamak seni:ölüm ve zafer haberleri içinde,hapisteve yaşım kırkı geçmiş iken...

Nazım Hikmet RAN

18 Nisan 2014 Cuma

anlamıyorum ki ben bu olanları...

Erkek dediğin ağır olur... Tamam "abi" havalarında olsun demiyorum ama kendince de bi' ağırlığı olmalı. Yanında huzurlu, yanında değilken korunur hissetmelisin! bu sadece sevgili, erkek arkadaş, abi, baba olmaları durumunda değil, "yanındayım" diyen her erkek için de geçerlidir benim yanımda...
Adam gidiyor beni azcık tanıyan kadına benimle ilgili, alında kendi çıkarımları olup da kendini inandırdığı özel konuları anlatıyor sonra da bana gelip "kardeşimsin, canımsın ciğerimsin" nidaları atıyor.
İğreniyorum böyle erkeklerden, nefret ediyorum hatta, siz bırakın erkek olmayı, var olmayı bile hak etmiyorsunuz... Velhasılı kelam; " Erkek dediğin erkek olacak".

Çıkabilirsiniz, kapıyı açık bırakın lütfen hava temizlensin

....